Erzurum Kongresi

Mustafa Kemal Doğu Anadolu  Müdafaa-i  Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti Başkanı seçiliyor
Mustafa Kemal, bir taraftan Anadolu’daki direniş hareketlerini İstanbul’un etkisinden muhafazaya çalışırken, diğer taraftan da var gücüyle Erzurum Kongresi hazırlıklarını yürütmekteydi. Mustafa Kemal ve Rauf Bey’in kongreye katılabilmeleri için bir yerden delege olarak seçilmeleri gerekiyordu. Her ikisi de Erzurum’un delegesi olmak istiyorlardı. Erzurum’dan delege seçilen Cevat (DURSUNOĞLU) Bey ile emekli Binbaşı Kâzım Bey yerlerini onlara bıraktılar. Kendileri de henüz seçim yapılmamış ilçelerden delege oldular 129.  Ayrıca, kongrenin cemiyetin genel merkezi adına açılması için, Mustafa Kemal’e Genel Merkez Heyeti adına görüş bildirmek yetkisi verilmesi istendi.
Kongre 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da Doğu illeri ve Trabzon delegelerinin katılımıyla “mütevazı” bir okulun salonunda toplandı. Bazılarının olumsuz görüşlerine rağmen, Mustafa Kemal büyük çoğunlukla başkan seçildi. Başkanın açış konuşmasından sonra 7 Ağustos’a kadar süren çalışmalarda padişah, sadrazam, valilikler ve belediyelere gönderilecek telgraf metinleri kaleme alındı. Çalışmaların ağırlığı  cemiyetin nizamnamesi etrafında odaklandı. Bir kısım delegeler merkeziyetçi bir teşkilât yerine çok merkezli bir teşkilât öneriyorlardı. Hatta bunlar düzenli ordu yerine milis teşkilatı kurulmasını ve teşkilâta yeni bir parti kimliği verilmesini istiyorlardı. Bu teklif kabul edilmedi. Nizamnamede diğer bir tartışma konusu, birinci ve ikinci başkanların illerde vali ve askere alma daire başkanları, ilçelerde kaymakam ve askerlik şubesi başkanlarınca yürütülmesi teklifiydi. Delegenin çoğu bu durumda Müdafaa-i Hukuk bünyesini değiştireceğini, bir halk hareketi kimliğinden, resmî bir mahiyete bürüneceğini belirterek karşı çıkıyorlardı. Mustafa Kemal’in araya girmesi ile çoğunluğun görüşü benimsendi. Nizamnamenin diğer tartışılan bir konusu da kongrenin kararlarını yürütecek olan heyeti temsiliyenin görev ve yetkilerinin ne olacağıydı. Temsil heyetine geniş yetkiler tanınarak sorun çözümlendi. 7 Ağustos’da sona eren kongre şu kararları aldı130:
1) Doğu Anadolu ve Trabzon illeri ile Canik Sancağı hiçbir bahane ile birbirinden ve Osmanlı toplumundan ayrılmaz bir bütündür.
2) Osmanlı vatanının bütünlüğü millî istiklâlimizin elde edilmesi, saltanat ve hilâfetin korunması için kuva-yi millîyeyi güçlendirmek ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır.
3) Her türlü işgal ve müdahale, Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine yönelik bir hareket olarak kabul edileceğinden topluca savunmaya geçilmesi esası kabul edilmiştir. Siyasî hâkimiyet ve sosyal dengeyi bozacak şekilde, Hristiyan unsurlara yeni bir takım imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir.
4) Merkezî hükümetin, devletlerin baskısı üzerine, buraları terk etme ihtimaline karşı hilâfet ve saltanat makamına bağlılığı ve millî hakları koruyacak tedbirler ve kararlar alınmıştır.
5) Vatanımızda öteden beri birlikte yaşadığımız müslüman olmayan vatandaşların, Osmanlı Devleti yasalarıyla güvence altına alınan haklarına riayetkârız. Mal, can ve namuslarının korunması zaten dinimizin ve millî geleneklerimizin ve kanunlarımızın esaslarından olduğu kongrenin genel kanaatıyla teyit edilmiştir.
6) Mütarekenin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan her mıntıkasında olduğu gibi, Doğu Anadolu illerinde de ezici ekseriyeti islâmların oluşturduğu kültür ve iktisadî üstünlüğü müslümanlara ait olan birbirinden ayrılmaz öz kardeş olan dindaş ve ırkdaşlarımızın yerleşmiş olduğu ülkemizin taksim edilmesi görüşünden tamamen vazgeçilerek, varlığımıza tarihî haklarımıza, geleneklerimize dinimize riayet edilmesine, aykırı teşebbüslerin desteklenmemesine, bu suretle tamamıyla hak ve adalete dayalı bir karar çıkarılması beklenir.
7) Milletimiz insanî gayeleri saygıyla karşılar. Teknik ve ekonomik ihtiyacımızı dikkate alır, devlet ve milletimizin iç ve dış istiklâli ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, 6. Maddede kayıtlı sınırlar içinde, millîyet esaslarına saygılı ve ülkemizi istilâ emeli beslemeyen herhangi devletin teknik ekonomik yardımını memnuniyetle karşılarız. Bu âdil ve insanî şartları içeren bir barışın âcilen kararlaştırılması insanlığın kurtuluşu ve umumun huzuru adına en başta gelen millî emellerimizdendir.
8) Milletlerin kendi kaderlerini bizzat tayin ettiği bu tarihî devirde, merkezî hükümetimizin de millî iradeye tabî olması zaruridir... Bunun için milletin içinde bulunduğu sıkıntı ve endişeden kurtulması çarelerine hacet kalmadan merkezî hükümetimizin hemen vakit kaybetmeden meclisi toplaması ve bu suretle millet ve memleketin kaderi hakkında alacağı bütün kararları Millî Meclisin denetimine sunması mecburidir.
9) Vatanımızın karşılaştığı elem verici olaylarla aynı maksatla millî vicdanın oluşturduğu derneklerin birleşmesinden meydana gelen kitle, Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla isimlendirilmiştir. Bu dernek her türlü particiliğin tamamıyla dışındadır. Bütün Müslüman vatandaşlar cemiyetin tabiî üyesidirler.
10) Kongre tarafından seçilen bir Temsil Heyeti kabul edilmiş, köylerden başlayarak il merkezine kadar varolan örgütler birleştirilmiştir.
Kongrece kabul edilen nizamnameye göre Temsil Heyeti’nin izni olmaksızın göç edilmesi yasaklanmış, ve Doğu Anadolu illerinin Osmanlı Devletince terk edilmesi halinde, bölgede derhal bir geçici idarenin kurulması öngörülmüştür.
7 Ağustos’da yapılan seçimlerde Kongre kararlarını yürütmek üzere 9 kişiden oluşan Temsil Heyeti seçimleri yapıldı. En çok oyu Mustafa Kemal ve Rauf Bey aldılar. Heyet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi.
Çalışmalar Mustafa Kemal’in şu sözleriyle sona erdi “... Tarih bu kongremizi şüphesiz ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir.” 131.
Erzurum Kongresinin önemi nedendir? Millî Mücadele ve Mustafa Kemal’in kariyerindeki yeri nedir?
Kongre ulusal toprakların bütünlüğünü, devletin iç ve dış politika bakımından bağımsızlığını, gücünü millî iradeden alan bir parlâmento toplanmasını öngörmüş, millî hudutlar ve azınlıklarla ilgili politikanın esaslarını koymuş, düşman işgali ve baskısı altında ülkeyi gereği gibi koruyamayan hükümetin bıraktığı boşluğu doldurmak maksadıyla millî bir teşkilât kurmuştur. Bu teşkilât 7 Ağustos ile 4 Eylül 1919 tarihleri arasında, millî hakların sözcüsü oldu ve resmî hiçbir sıfatı olmayan Mustafa Kemal’i Temsil Heyeti Başkanlığına getirdi. Bu bakımdan Erzurum Kongresi’nin en önemli sonucu, bağımsızlık mücadelesini yıkılmaz bir azimle yürütecek olan lideri isabetle tayin etmesidir. Böylece Mustafa Kemal’e halk liderliği yolu açılmıştır.
Erzurum kongresi karşısında, İşgal kuvvetleri ve İstanbul Hükümeti’nin tutumu ne olmuştur?
İstanbul’daki İngiliz ve Fransız Yüksek Komiserleri, kongreyi bir ihtilâl hareketi olarak değerlendiriyorlardı. Yüksek komiserler, daha 22 Temmuzda ortak bir karar oluşturdular. Buna göre: mütareke hükümleri tam olarak uygulanacak, iç politikaya karışılmamakla beraber meşru otorite olan Padişah  desteklenecek ve her çeşit ihtilâle karşı konulacaktır. Günün şartlarında seçim yapılamaz ve yapılması tehlikeli olacaktır132. Esasen  Erzurum’da bulunan İngiliz Subayı Yarbay Rawlinson kongreyi engellemek için girişimlerde bulunmuş, hatta hükümetim buna izin vermez şeklinde tehditte bulunmuştu. Mustafa Kemal, kongreye milletin karar verdiğini, bunu engellemek için şayet kuvvete başvurulursa, kuvvetle karşı konularak milletin kararını uygulayacaklarını  ne pahasına olursa olsun kongreyi açacaklarını ifade etmiş, toplantının güvenliği için gereken önlemleri almıştı133.
Osmanlı Devleti’nin barış konusundaki görüşlerini konferansa açıklamak üzere, Paris’e davet edilen ve tutarsız talepleri dolayısıyla diplomatik adaba uymayan bir muameleye muhatap olan Sadrazam Damat Ferit İstanbul’a eli boş dönmüştür. Anadolu’daki direniş hareketini kırmak için, Bakanlar Kurulunu değiştirmek amacıyla istifâ etmiş, 21 Temmuz’da tekrar hükümeti kurmakla görevlendirilmişti. Sadrazam dışarıda bulunduğu sırada Anadolu’da karışıklıklar çıktığını, millî kongre hazırlıklarının Anayasaya aykırı olduğunu, bu sebeple engellenmesi gerektiğini belirten bir genelge yayınlandı. Erzurum Kongresi buna karşı, kongrenin bir meclis olmadığını,bir yıldan beri anayasanın çeşitli maddelerine aykırı hareket eden, hükümetin millete haksız yere suç yüklediği, karışıklık ifadesinin mütarekenin 24. Maddesine göre, Doğu illerinin işgaline yol açacağını, bölgede tam bir huzur ve sükun olduğunu belirterek ifadenin tekzip edilmesini istedi. 3. Ordu Müfettiş Vekili Kazım Karabekir Paşa da bu ifadeyi desteklediği gibi, kongrenin vatan ve milletin mutluluğu ve selametinden başka bir amaç gütmediğini, müdahale için kanunî bir hak bulamadıklarını ilgili makamlara bildirdi134.
Sadrazam Damat Ferit Paşa, iddiasına devam ettiği gibi, hükümetin karar ve bildirilerine aykırı davranış ve halk indinde yaptıkları kışkırtmalar dolayısıyla Mustafa Kemal ve Rauf Bey’in hemen tutuklanarak İstanbul’a gönderilmesini istedi. Millî Savunma ve İçişleri Bakanlarının bütün gayret ve ısrarlı emirlerine rağmen, mahallî askerî ve sivil otoriteler bu emrin uygulamaya konulmasının mümkün olmadığını İstanbul’a anlatmaya çalıştılar135.
Bunun üzerine İstanbul Hükümeti, etkin makamlarda bulunan sivil ve bilhassa askerî yetkilileri değiştirmek suretiyle olayı çözmek istedi. Millî Savunma Bakanlığına Mustafa Kemal hareketini hızla dağıtma vadinde bulunan ve 1914’den beri emekli olan Süleyman Şefik Paşa’yı atandı. Yeni bakan ilk iş olarak kolorduların birbirleri ile şifreli haberleşmelerini yasakladı. Fakat ordunun gösterdiği şiddetli tepki üzerine, on gün içinde kararı geri almak zorunda kaldı. İstanbul Hükümeti tarafından 3. Ordu Komutanlığına atanmış olan Abdullah Paşa, komutayı ele almanın mümkün olmadığını görerek istifâ etti. Bu suretle Kâzım Karabekir Paşa’nın 15. Kolordu Komutanlığının yanı sıra 3. Ordu Müfettişliğine vekâleten devam etmesi mümkün oluyordu. 20. Kolordu komutanı Ali Fuat Paşa’yı görevden alma girişi de başarısızlıkla sonuçlandı. Yerine atanan Kiraz Hamdi Paşa’nın göreve başlaması engellendi.
Aynı şekilde İstanbul’a çağrılan 12. Kolordu Komutanı Albay Salâhattin Bey’in yerine atanan Topal Sait Paşa da görev yapamayacağını görünce ayrılmak zorunda kaldı.
Böylece İstanbul Hükümeti’nin Mustafa Kemal’i tutuklamak ve Anadolu’da onu destekleyen komutanları görevden almak, başka bir deyimle Anadolu’da başlamış olan  millî direnme hareketini önleme girişimi başarısızlıkla sonuçlanıyordu.
Mustafa Kemal Erzurum’da kaldığı 58 gün içinde millî birlik ve beraberliğin güçlenmesi, Doğu illerinde bölücü akımların önlenmesi ve Sivas Kongresi hazırlıkları işleri ile meşgul oldu.
İstanbul Hükümeti ve işgal kuvvetleri, kongreye karşıydılar. İçişleri Bakanı, Sivas Valisine, kongreye gelenleri yerlerine iade edin, dinlemeyenleri de şiddetle cezalandırın talimatını vermiştir. Sivas’da bulunan bir Fransız binbaşı da kongrenin toplanması halinde, şehrin işgal edileceği tehdidinde bulunmuştu. Reşit Paşa bu tehdidi Mustafa Kemal’e bildirerek kongrenin Erzurum veya Erzincan’da toplanmasını önerdi. Mustafa Kemal işgal tehdidinin bir blöften ibaret olduğunu, İstanbul’daki Fransız yetkililerinin Anadolu hareketini benimsediklerini; Samsun’a asker getiren İngilizlerin, milletin direnci karşısında geri çekildiklerini hatırlatarak korkmaya mahal olmadığı, cevabını verdi. Reşit Paşa, Mustafa Kemal’e emirlerini ifa edeceğini, İstanbul’a da kongreye mani olunmamasını, gerekiyorsa kendisinin görevden alınmasını teklif etti136. İstanbul ise, kongrenin engellenmesi ve Mustafa Kemal ile Rauf Bey’in tutuklanmaları için Reşit Paşa’yı sıkıştırmakta, bir taraftan da adı geçenleri diri  veya ölü ele geçirmek için el altından girişimler hazırlamaktaydı137.
Bu gelişmeler esnasında, Mustafa Kemal Sivas Kongresinin biran önce toplanması için yapılan hazırlıkları hızlandırdı. Ancak Sivas’ta Doğu illerinin nasıl temsil edileceği tartışma konusuydu. Yeni seçimler yapılması için zaman yoktu. Mustafa Kemal’in teklifi uyarınca, Temsil Heyetinin Doğu illeri adına konuşması benimsendi. Diğer bir sorun Sivas’a yapılacak yolculuk masrafının nasıl karşılanacağıydı. Bu sorun Emekli Binbaşı Süleyman Bey’in vermiş olduğu 900 liraya 100 lira eklenmek suretiyle çözümlendi138. Böylece gerekli hazırlıkları tamamlayan heyet 29 Ağustos 1919’da Sivas’a doğru yola çıktı. Amaç tek tepe, tek kurşun kalıncaya, millî bağımsızlığı sağlayıncaya kadar, mücadele etmek ve yurt bütününü temsil edecek bir örgüt oluşturmaktır. Heyetin parolası şudur: Ya istiklâl, Ya ölüm!
Heyet 5 gün süren bir yolculuktan sonra 2 Eylül akşamı, Sivas’a ulaştı ve İstanbul Hükümeti’nin engelleyici tutumuna rağmen, halk tarafından coşkuyla karşılandı139

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder