Sivas Kongresi: Mustafa Kemal Halk Önderi

Kongre 4 Eylül 1919 Perşembe günü saat 14:00’de Sivas Lisesi’nde çalışmaya başladı. Temsil Heyeti Başkanı ve davet sahibi sıfatıyla ilk konuşmayı Mustafa Kemal yaptı. Temsil Heyeti Başkanı mütarekeden beri meydana gelen ve vatan topraklarını parçalamayı hedefleyen işgalleri, Batı’da Yunan, Doğu’da Ermeni zulümlerini dile getirdi. İstanbul Hükümeti’nin millî haklara sahip çıkmadan âciz kaldığını gören halkın yurt topraklarını korumak için teşekküller oluşturduğunu belirtti. İstanbul Hükümeti’nin milletin hak isteyen sesini boğmak istediğini vurgulayarak kongreden vatanın yekpare, milletin yek vücut olduğunu gösterir bir karar alınmasını istedi140.
Ardından gizli oyla yapılan kongre başkanlığı seçimini 3 olumsuz oya karşılık büyük ekseriyetle Mustafa Kemal seçildi.
Kongrenin gündeminde iki önemli konu vardı. 1- Erzurum Kongresi’nde kabul edilen tüzük ve bildirinin yurt bütünlüğünü kapsayacak şekilde gözden geçirilmesi, 2- Kongre üyelerinden 25 kişinin hazırladığı manda ile ilgili raporun görüşülmesi.
Ancak kongre, ilk 3 gününü, İttihatçı olmadıklarını belirten bir yemin yapılması konusu ile Padişah’a yazılacak telgrafı hazırlamakla geçirdi141.
Kongrenin 4. günü esas gündem maddelerine geçildi. Önce Erzurum Kongresi’nde kabul edilen tüzük ve bildiri üzerinde yapılacak değişiklik görüşüldü ve karara bağlandı. Yapılan değişikliğe göre:
1) Cemiyetin adı “Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” iken bütün ülkeyi kapsayacak şekilde “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” oldu.
2) “Temsil Heyeti Şarkî Anadolu’nun umumi heyetini temsil eder.” yerine “Temsil Heyeti vatanın tamamını temsil eder” denildi ve Temsil Heyetine altı üye ilâve edildi.
3) “Her türlü işgal ve mücadeleyi, Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine yönelik kabul edeceğimizden hep birlikte savunma ve direnme esası kabul edilmiştir.” yerine; “Her türlü işgale ve müdahalelerin ve billhassa Rumluk ve Ermenilik gayesine yönelik hareketlerin reddi hususlarında hep birlikte savunma ve direnme esası kabul edilmiştir.” denildi. Böylece İtilâf Devletlerine karşı da vaziyet alınmış oluyordu.
4) “Osmanlı Hükümeti, devletlerin baskısı karşısında buraları (Doğu Anadolu İlleri) terk ve ihmal etmek zorunda bulunduğu anlaşıldığı taktirde, alınacak idarî, siyasî, askerî vaziyetlerin tayin ve tesbiti maddesindeki bunları yerine, mülkümüzün herhangi bir parçasını terk ve ihmal etmek...” şeklinde değiştirildi142.
Bu değişikliklerle Erzurum Kongresi’nin tespit ettiği esaslar yurt bütününde geçerli, olmak üzere benimsenmiş ve millî hakların savunulması ve hükümetin millî hakları koruyamayacak bir vaziyete düşmesi halinde, yönetime el koyacak bir örgüt oluşturulmuştur. Amaç birdir: Millî iradeye dayanarak köleliğe, esarete karşı çıkmak, vatanın bütünlüğünü ve devletin bağımsızlığını korumaktır.
Kongrede en fazla tartışılan konu manda meselesidir. Manda meselesi nedir? Neden tartışılmıştır? Nasıl bir sonuca varılmıştır?
Manda Fransızca kökenli bir kelimedir. Lügat anlamı bir kişinin kendi adına hareket etmesi için diğer bir şahsa verdiği yetkidir. Ancak I. Dünya Savaşından sonra kelime siyasî bir anlam kazanmış, bazı az gelişmiş ülkeleri kendi kendilerini yönetecek bir düzeye eriştirip bağımsızlığa kavuşuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmesi için bazı büyük devletlere verilen vekâlet anlamında kullanılmıştır.
Manda yönetimi, savaşı kazanan devletlerin emperyalist emellerini, Amerika Başkanı Wilson’un ilkeleriyle bağdaştırmak amacıyla ortaya atılmıştı143.
Manda yönetimi, yeni bir kavram olduğundan niteliği hakkında Türk devlet ve fikir adamlarında sarih bir fikir yoktu. Vatan dört bir yandan istilâya uğramıştı. Batı’da Yunan istilâsı devam ederken Doğu’da mümkün olduğu kadar geniş bir Ermeni Devleti kurmak çalışmaları yürütülüyor, Karadeniz kıyılarında Pontus – Rum Devleti tezgâhlanıyor, Anadolu savaş içinde yapılan gizli anlaşmalar uyarınca, ileriki taksime hazırlık olmak üzere, itilâf devletlerince işgal edilmekteydi. Daha önce açıklandığı gibi, İstanbul Hükümeti bu duruma karşı düşündüğü çare, mesele çıkarmamak, hatta işgalcilerin her dediğini yaparak onların özellikle İngilizlerin sempatisini; daha iyisi himayesini kazanarak, ne kurtarılabilirse onu kurtarmak esasına dayanmaktaydı. Bu karamsar ortamda bazı devlet ve fikir adamları144 kurtuluş ümidini Amerikan mandasında bulmaktaydılar. Bu görüşü savunmak için Wilson Prensipleri ve Vahdet-i Millîye dernekleri kurulmuş, Millî Ahrar  Partisi ile Millî Kongre’nin bazı üyelerinden de destek alınmıştı. 15 – 20 sene ile sınırlandırılması gereken Amerikan mandası, “kötülerin en iyisi” olarak değerlendiriliyordu. Bu görüşü savunanlar görüşlerini yansıtan bir raporu kongreye sundular.
Manda konusu, kongrede çetin görüşmelere konu oldu. Mandayı savunanların görüşleri şöyle özetlenebilir:
“Tam bağımsızlık parçalanmayı getirir. Zaten tam bağımsız değiliz. Vergilerin bir kısmı düşmanlara bırakılmıştır (Düyun-u Umumiye). Gümrükleri artıramıyor, yabancıların okul, posta, yetimevi açmalarını engelleyemiyoruz. Yasalarımız, mahkemelerimiz, yabancılar için geçersiz (kapitülâsyonlar). İstediğimiz demiryolu, liman.... vs’yi yapamıyoruz. Devlet geliri borcumuzun faizine bile kâfi değildir. Yüz milyonlarca borcu, harap ve verimsiz toprağı, çok sınırlı bir geliri olan bir ülke dış yardım ve destek olmadan yaşayamaz! Vatanımıza servetini akıtacak, bilimsel uzmanlığını getirecek güçlü bir yardıma ihtiyacımız vardır. Bunu yapabilecek devlet Amerika’dır.”
Manda karşıtı olanların temel görüşü Mustafa Kemal tarafından belirtilen iki noktada toplanmaktaydı:
1- Tam bağımsız bir devlet kavramı ile manda yönetimi nasıl bağdaşabilecektir?
2- Manda yönetimini yüklenecek olan Amerika’nın bu yükümlülüğe karşı elde edeceği kazanç ne olacaktır? Bu sorulara tatmin edici bir cevab verilemiyordu!
Uzun tartışmalardan sonra, iki tarafı memnun eden bir çözüm bulundu. Rauf Bey tarafından yapılan bir teklif oy birliğiyle benimsendi. Buna göre: Amerika Kongresi’nden âdil bir barış yapılabilmesi için, memleketimizi tetkik edecek ve hakikati görecek bir heyet davet edilecekti. Böylece üyeler arasında görüş ayrılığı giderilmiş oluyordu145. Kararın imzalı İngilizce bir kopyası da, kongreyi izlemek için Sivas’a gelen Amerikalı gazeteci Browne’a verilmişti.
Göründüğü gibi kongrede Amerikan mandası kabul edilmemişti. Fakat kongre sonrası yayınlanan bildiride, Erzurum Kongresi bildirisinin 7. Maddesi tekrar edilerek, “Türkiye’ye karşı istilâ emelleri beslemeyen herhangi bir devletin, teknik, endüstriyel ve ekonomik yardımının memnuniyetle karşılanacağı” vurgulanmıştı.
Kongrede Mebuslar Meclisînin biran önce toplanması, millî hareketin sözcülüğünü yapacak bir gazete yayınlanması ve Ali Fuat Paşa’nın (CEBESOY), Batı Anadolu Kuvay-i Millîye Başkomutanlığına atanması kararlaştırıldı.
Ayrıca Temsil Heyetine Batı Anadolu’yu temsilen altı üye daha ilâve edilmesi uygun görüldü. Kongre 12 Eylül günü halka açık bir toplantı ile kapandı.
Sivas Kongresinin Atatürk’ün siyasi kariyeri ve Türk İnkılâp Tarihi açısından önemli bir yeri vardır. Şöyle ki: Kongre kararları ile millî bağımsızlığın esasları ve millî sınırlar tespit edilmiş, millî hakları korumak ve kollamak için yurt bütününü temsil edecek bir örgüt oluşturulmuştur. Ayrıca millî iradeyi temsil edecek bir meclisin gerçekleşmesi için biran önce seçim yapılması, hükümetin görev yapamaması halinde geçici bir hükümetin kurulması öngörülmüştür.
Mustafa Kemal 9 Temmuz 1919’dan itibaren Millî Mücadele’ ye bir halk adamı, bir mücahit olarak katılmıştı. 7 Ağustos’tan beri Doğu Anadolu halkı adına konuşma yetkisine haizdi. 12 Eylül’den itibaren artık Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı sıfatıyla Türkiye adına konuşma ve faaliyette bulunma imkânını elde etmiştir. O artık bir halk lideridir. Bu yeni görev onu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına kadar götürecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder