DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YENİ BİR DEVLET: TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ AÇILIYOR, MUSTAFA KEMAL’İN LİDERLİĞİ
PERÇİNLENİYOR
I- Meclisin Özellikleri
1- Açılış ve Mustafa Kemal’in Başkan seçilmesi
Meclis Binası olarak İttihat ve Terakki Kulübü olarak yapılmış olan çatısı yeni örtülen bir bina hazırlanmıştı. Milletvekillerinin oturmaları için okullardan sıralar getirilmiş, aydınlanma için büyük bir lüks lambası asılmış, ısınma işlemi de büyük bir soba ile ayarlanmıştır. Bu mütevazı dekor içinde yurdu düşmanlardan kurtarmaya kararlı insanlar biraraya gelmişlerdi. Gelenlerin dünya görüşleri, siyasî düşünceleri, kültür tabanları farklıydı. Bu insanların ortak düşünceleri, vatanı işgalden kurtarmak, devletin bağımsızlığını sağlamak noktasında birleşiyordu.
Meclis Mustafa Kemal’in öngördüğü dinî ve millî törenler yapılarak, en yaşlı milletvekili, emekli Maarif Müdürü Şerif Bey’in hitabesi ile 23 Nisan 1920 Cuma günü, öğleden sonra saat 14.45’te açıldı. Sinop Milletvekili Şerif Bey özetle: “İstanbul’un yabancılar tarafından işgal edildiğini, hilâfet makamını ve hükümet merkezisinin istiklâlini kaybettiğini, bu durumu kabul etmenin köleliğe yol açacağını, ancak ezelden beri hür yaşamış olan Türk Milleti’nin esir olarak yaşamayı şiddetle reddettiğini, bundan dolayı Meclisi topladığını ve kendi kendisini yönetmeye başladığını belirterek “Büyük Millet Meclisi’ni açıyoruz.” ifadesiyle Meclis çalışması başlatılmıştır.
Daha sonraki günlerde, Meclis’in adı “Türkiye Büyük Millet Meclisi” hükümetin adı da “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti” olarak benimsenmiştir.
Meclis altmış altı sancaktan seçilen milletvekilleri ile İstanbul’dan gelebilen son Mebusler Meclisi üyesi olan milletvekillerinden oluşmuştur204. İlk oturum 115 milletvekili ile açılmıştır. Milletvekillerinin çoğunluğu, (133) devlet memuru, (101) serbest meslek sahibi, (52) asker, (32) din adamından oluşmuştur. Milletvekillerinin çoğu yüksek tahsillidir205.
Mustafa Kemal 24 Nisan 1920’de davet sahibi olarak, 19 Mayıs 1919’dan Meclisin açılışına kadar meydana gelen olayları özetleyen uzun bir tarihî konuşma yaptı. Bu konuşmada o güne kadar meydana gelen olaylar değerlendirildikten sonra ne yapılması gerektiği açıklanmıştır. Ona göre: “Bir tarafta karşımızda hiç bir anlaşma, hiç bir insanî değer ve kanunla kendisini bağlı görmeyen İtilâf Devletleri, diğer tarafta vatanın haklarını savunamayan, mütarekeye aykırı, yabancı tecavüzlerini önlemek için her türlü imkândan yoksun esir bir hükümet, öte yandan da işgalcilerin sayısız baskısı ve hükümetin esareti karşısında başvuracak yerden mahrum ve acılar içinde kıvranan bir millet vardır. ... İstanbul’un işgaliyle, Osmanlı egemenliği ortadan kalkmış, devlet gücüne el konulmuştur. Yürütme gücü güdümlenmiştir. Savunma örgütü saldırganların denetimine girmiştir. Bu alçakça oluşumu kabullenen Ferit paşa Hükümeti, bağımsızlığına yürekten bağlı olan milletle her türlü bağlarını kaybetmiş ve millet aleyhinde düşmanla ittifak etme durumuna gelmiştir. ...Milletlerin bağımsızlıklarının birinci şartı yargı hakkıdır. İstanbul’daki yüzlerce kanunsuz tutuklamalar adli gücün geçersiz hale geldiğini göstermektedir. Dolayısıyla millet yedi yüz yıldan beri şan ve şerefle koruduğu ve savaşdığı bağımsızlık ve varlığının devamı için, İstanbul’un işgali olaylarının meydana getirdiği hukukî vaziyeti tamir etmelidir. Düşmanlarımızın tasavvurlarının engellenmesi için, devletin egemenliğine ara verilmemekte acele edilmelidir. Bunun için inhilâl eden Anayasamızın bıraktığı boşluğu derhal doldurmak zorunluluğu vardır... İşte bu lüzum ve zaruret dolayısıyla, millî egemenliğin her şeyden önce tecellisi maksadıyla yüce Meclisiniz olağanüstü yetkilerle toplanmıştır... Meclis’de tecelli olan millî gücümüz, hilâfet ve saltanatı yabancı baskısından ve Devleti esaretten kurtaracak önlemleri alacaktır, İstanbul faciasından bu yana, Temsil Heyeti millet arasındaki birlik ve dayanışmayı korudu. Kanunların geçerliliğini sağladı... Bu dakikadan itibaren yedi yüz yıllık bir azamet ve şevketten sonra, yok olmanın eşiğinde henüz ayakta durabilen milletin akıbetinden sorumluluk artık yüksek heyetinizin olacaktır206.
Böylece Mustafa Kemal Meclisin toplanma gerekçesini açıklayarak, milletvekillerini sorumluluk almaya davet etmekteydi. Ancak herşeyden önce yürütme erkinin nasıl kullanılacağının saptanması gerekiyordu.
Keza o gün yapılan oturumda, Mustafa Kemal, verdiği bir önerge ile konuya açıklık getirdi. Özetle: “Ülkeyi bölünmekten ve dağılmaktan korumak için millî güçleri esaslı bir örgüt içinde birleştirmek gereklidir. Bunun için Meclis’te toplanan millî iradeye dayalı bir hükümet oluşturmak zorunludur. Saltanat makamı aynı zamanda halifelik makamı olduğundan geçici bir hükümet başkanı seçmek veya padişah kaymakamı tanımak mümkün değildir. Dolayısıyla başkansız bir hükümet meydana getirmek zorunluluğu vardır... Yüce Meclis olağanüstü yetkilerle donanmıştır. Onun üstünde hiçbir güç yoktur...Yüce Meclis milletle ilgili bütün işlere el koyacaktır. Ancak işlerin ayrıntılarına her zaman girme imkânı bulamayacağından, kendi içinden vekil kılınacak üyelerinden görevlendirilecek, herbiri ayrı ayrı ve tümünün ortaklaşa Meclise karşı sorumlu olduğu bir hükümet işleri yürütecektir. Meclis Başkanı bu heyetinde başkanıdır. Padişah ve Halife düşman baskı ve zorlamasından kurtulduğu ve kendini tamamıyla özgür ve bağımsız olarak milletin sinesinde gördüğü gün, Meclisin düzenleyeceği kanunî esaslar çerçevesinde durumu alır” 207.
“Geçici Anayasa” niteliği kazanan bu önergenin kabülünden sonra, Meclis Başkanlığı seçimi yapıldı ve Mustafa Kemal Meclis Başkanlığına getirildi. İkinci başkanlığa Erzurum milletvekili Celâlettin Arif, Başkan Vekilliklerine Konya milletvekili Abdülhalim Efendi ve Kırşehir milletvekili Cemalettin Efendi seçildiler.
Meclisin 25 Nisan toplantısında, Mustafa Kemal’in önerdiği gibi, yürütme yetkisini kendisi kullanacak olan Meclis’in bu yetkiyi nasıl kullanacağı ele alındı. Bunu tespit etmek kanunlaştırmak üzere, 15 kişilik kanun teklif etme komisyonu oluşturuldu. Yasa tasarısının Meclisce kabülüne kadar 6 kişilik geçici bir yürütme kurulu seçilmesi belirlendi. Bu 6 kişilik heyete Genel Kurmay başkanlığına getirilen İsmet (İNÖNÜ) Bey’in katılması Meclisce uygun görüldü208a. Böylece Mustafa Kemal’in başkanlığında 7 kişilik bir geçici hükümet göreve başladı.
2. Hükümetin Oluşması
İlgili komisyonun hazırladığı yasa tasarısı, 2 Mayıs’ta kanunlaştı. Buna göre Bakanlar Kurulu onbir üyeden oluşacaktı. Bakanlar arasında çıkacak anlaşmazlıkları Meclis çözümleyecektir. Bakanlar görevleri ile ilgili işlerde, ilgili meclis komisyonunun görüşünü alabilecektir. Meclis toplantıda olmadığı zamanda istifâ eden vekil olursa, Büyük Millet Meclisi Başkanı Meclis üyelerinden birini geçici olarak görevlendirebilecek, daha sonra Meclisin onayına sunacaktır. Yasanın tümünün 3/2 çoğunlukla kabul edilmesi benimsenir. 4 Mayıs’ta bakanların seçimi tamamlanmıştır. Hükümet şu şekilde oluşmuştur:
Adalet : Celalettin Arif Erzurum Milletvekili
İçişleri : Cami (BAYKURT) Aydın Milletvekili
Dışişleri : Bekir Sami (KUNDUH) Tokat Milletvekili
Millî Savunma : Fevzi (ÇAKMAK) Kozan Milletvekili
Maliye : Hakkı Behiç (BAYIÇ) Denizli Milletvekili
Şeriye-Efkaf : Mustafa Fehmi (GERÇEKER) Bursa Milletvekili
Sağlık ve Sos.Yard. : Dr. Adnan (ADIVAR) İstanbul Milletvekili
Bayındırlık : İsmail Fazıl Paşa Yozgat Milletvekili
Millî Eğitim : Dr. Rıza Nur Sinop Milletvekili
İktisat :Yusuf Kemal (TENGİRŞENK) Kastamonu Milletvekili
Genel Kurmay Başkanı : İsmet (İNÖNÜ) Edirne Milletvekili
Artık Ankara’da ülkenin kaderine el koymuş yeni bir Meclis ve yeni bir hükümet vardır. Meclis Başkanı hükümetin de başkanıdır. Bu bir meclis hükümetidir. Bakanlar atanmayla değil, seçimle işbaşına gelmişlerdir ve teker, teker meclise karşı sorumludurlar. Genel Kurmay Başkanının hükümete girmesiyle “Ordu üzerinde olan Meclis, kendi tam egemenliğini Genel Kurmay Başkanı aracılığıyla uygulamış oluyordu”
Meclisin göreve başlaması Millî Mücadele tarihi ve Mustafa Kemal açısından ne ifade etmektedir?
Meclisin açılmasıyla Millî Mücadele hukukî bir temele millî egemenlik temeline dayandırılmıştır. Mustafa Kemal bu ilkeyi hem dış düşmanları istilâcı güçleri yurt dışına atmak, hem de işbirlikçi İstanbul hükümetlerini meşruiyet temelinden mahrum etmek için çok başarılı bir şekilde kullanmıştır. TBMM, dört bir yandan emperyalist devletlerin saldırısına uğrayan vatan topraklarını savunmak için Mustafa Kemal’e sağlam ve yasal bir dayanak oluşturmuştur.
Nitekim TBMM tam bir serbestlik içinde çalışmış, her konuda hesap sormuş, kıyasıya eleştiren bir tutum izlemiş büyük bir savaşın yürütülmesinde millî iradenin güç merkezi olmuştur208b.
Atatürk’ün en yakın silâh ve siyaset arkadaşı olan İsmet İnönü Birinci Meclis’in rolünü şu şekilde değerlendirmektedir: “Millî Mücadele’nin askerî safhada idaresi kadar, siyasî idaresi de naziktir. Hatta daha da naziktir denebilir. Atatürk siyasi safhanın idaresinde de aynı derece maharetli, daha da maharetli olmuştur. Mesela benim kanaatimce, Millî Mücadele’nin bir Millet Meclisi kurularak onunla birlikte yürütülmesi, son derece güç, fakat harikulâde bir buluştur. Emsali de hemen hemen yok gibidir.”
TBMM’nin açılması ile Millî Mücadele’nin yeni bir safhası başlamıştır. Mustafa Kemal artık bir cemiyet başkanı olarak değil, milletin oylarıyla iş başına gelen yeni bir devletin başı olarak düşmanların karşısına dikilmiştir.
Böylece Mustafa Kemal bin bir engele rağmen, vatanın bütünlüğünü, devletin bağımsızlığını sağlamak ve istilâcı güçleri yurt dışına atmak amacına yönelik olarak 19 Mayıs 1919’dan bu yana yürütmüş olduğu mücadeleyi, Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı olarak noktalıyordu. 8 Temmuz 1919’dan itibaren, bir “ferd-i millet” olarak başladığı, 23 Temmuz 1919’da Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti Başkanı olarak devam eden Millî Mücadele liderliği, 24 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi Başkanlığı sıfatıyla pekişiyordu. Adı henüz resmen konulmasa da o artık yeni bir devletin kurucusu, Millî Mücadeleyi yıkılmaz azim ve iradesiyle yürüten tartışmasız lideriydi. Bundan sonra hiç güç, onun onayı olmadan, ülkenin geleceği ile ilgili bir karar alamaz, alsa bile uygulama imkânı bulamazdı. Artık devletin geleceği, onun iradesine bağlıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder