Meclisin İlk Önce Ele Aldığı Konular

3.Meclisin İlk Önce Ele Aldığı Konular
Meclis ilk işlerden biri olarak Meclis Başkanı Mustafa Kemal imzası ile metni daha önce özetlenen bir beyanname yayınladı (25 Nisan 1920). Bu beyanname ile Büyük Millet Meclisinin Padişah ve Halifeye isyan için değil, aksine onu düşman baskısından kurtarmak, başkenti anavatana tekrar bağlamak için çalıştığı belirtilerek düşman yalanlarına inanılmaması isteniyor ve millet kurtuluş için birlik ve beraberliğe çağrılıyordu. 
Meclis Başkanlık Divanı, çoğunluğun eğilimini dikkate alarak ve Padişahın Meclis’e karşı tepkisini azaltmak maksadıyla, 27 Nisan 1920’ de Büyük Millet Meclisi emriyle  Mustafa Kemal imzasıyla Padişaha hitaben bir telgraf gönderdi. Telgraf “İstanbul’un işgali ve bunu takip eden facialar üzerine, saltanat hukukunu, millî bağımsızlığımızı sağlamak amacıyla  Ankara’da Büyük Millet Meclisi halinde toplandık” cümlesiyle başlıyor, Anadolu’nun o zamana kadar devlet için yaptığı fedakârlıklar belirtiliyor, isyan iddiası reddediliyordu. Meclis’in  mücadele kararlılığı  şu cümlelerle ifade ediliyordu. “Millî Müdafaamızı düşmanların bayrakları babalarımızın ocakları üstünden çekilinceye kadar terk edemeyiz... İstanbul mabetleri etrafında düşman askerleri gezdikçe, öz vatan toprakları üstünden yabancı adamların ayakları çekilmedikçe, biz mücadelemize devam etmeğe mecburuz...Kendi hükümetimizin idaresi altında bedbaht ve fakir yaşamak yabancı esareti bahasına nail olacağımız huzur ve saadete bin kere tercih edilir” denildikten sonra Meclis’in Halife ve Padişah’a olan sadakati teyit ediliyordu209.
Bununla da yetinmeyerek Meclis’in Padişaha bağlılığını belirtmek için İstanbul’a bir heyet gönderilmesini isteyen milletvekilleri vardı. Bu yolda verilen önerge üzerine, Meclis Başkanı Mustafa Kemal görüşme açılmadan o gün İstanbul’dan gelen Fevzi (Çakmak) Paşa’nın orada gördüklerini anlatmasını teklif etti210a. İstanbul’un işgali sırasında Harbiye Bakanı olan Paşa konuşmasında: Padişahın İstanbul’da esaret  hayatı yaşadığını, Cuma namazı törenlerinde bile asker bulundurmasına İtilâf Devletlerinin müsaade etmediklerini, Kuva-yı Millîye’nin ortadan kaldırılması için kabinenin bildiri yayınlaması isteği kabul edilmeyince, Bakanların süngü ile yerlerinden atılacakları tehdidi üzerine, hükümetin istifâ ettiğini, İngilizlerin baskı ile istedikleri hükümeti iş başına getirdiklerini ve bilinen fetvayı aldıklarını, bu fetvanın milleti birbirine düşürmek için düzenlenmiş bir belge olduğunu, milletin birbiri ile çatışmasının Anadolu’nun istilâsını kolaylaştıracağını, dolayısıyla milletin birlik ve beraberlik içinde olması gerektiğini ifade etti210b.
Bu konuşma milletvekilleri üzerinde büyük etki yaptı. Bundan yararlanan Meclis Başkanı, bu açıklamadan sonra  Çelebi hazretleri İstanbul’a bir heyet gönderilmesi önergesini geri alıyorlar diyerek gündemdeki öteki maddelere geçti.
Görüldüğü gibi, Meclis ekseriyeti itibarıyla Halife ve Padişah’ı esaretten, vatanı da istilâdan kurtarmak fikri etrafında birleşmiş görünmektedir. Mustafa Kemal muhafazakâr eğilimli bu Meclis’i adım adım ihtilâlci, devrimci bir Meclis istikametinde sabırla, beceriyle adım adım yönlendirecektir.
Daha sonraki sayfalarda açıklanacağı gibi, bugünlerde tehlike Ankara çevresine kadar yaklaşmıştı. Şeyhülislam fetvası, Padişah’ın beyannamesi, Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin Anadolu’da ayaklanma çıkarmaya yönelik faaliyetleri ciddi sıkıntılar yaratmaktaydı. Meclis’in yasallığı tartışma konusuydu. Bu çabaları yok etmek ve Büyük Millet Meclis’ni tartışma konusu olmaktan çıkarmak, düşmanla işbirliği yapanları etkisiz hale getirmek gerekiyordu. Bunu sağlamak için 29 Nisan 1920’de “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” çıkarıldı. Buna göre Büyük Millet Meclis’inin meşruluğuna karşı ayaklanmaya yönelik sözle yazıyla karşı çıkan veya fesat hareketlerine girişenler vatan haini sayılacaklar, idam dahil ağır şekilde cezalandırılacaklardır. “Olağanüstü hallerin ihtiyaçlarına cevap verecek hükümlerle donanmış olan bu kanun ülkede birliğin sağlanmasında başlıca nedenlerden biri olmuştur” 211.
Mustafa Kemal aynı gün Avrupa Devletleri ve ABD hükümetleri nezdinde, İstanbul’un süngü zoruyla işgal, milletvekillerinin tutuklanmasını protesto ederek Büyük Millet Meclis’inin yönetimi ele aldığını İstanbul kanalıyla alınan karar ve emirlerin geçersiz olacağını duyurdu212.
4 Mayıs’ta İcra Vekilleri heyeti seçiminin tamamlanması üzerine, kabine 5 Mayıs 1920’de ilk toplantısını Mustafa Kemal’in başkanlığında gerçekleştirdi. 6 Mayıs tarihli bir kararname ile İstanbul basınının Anadolu’ya girmesi yasaklandı. Bu suretle Damat Ferit taraftarı basının Anadolu’yu karıştırması önlenmiş oluyordu.
9 Mayısta ise, İslâm âlemine hitaben Mustafa Kemal imzalı bir beyanname yayınlanarak manevî destekleri istendi
İç ayaklanmaların dolu dizgin yayıldığı bu günlerde, Meclis, Damat Ferit Paşa’nın vatandaşlıktan çıkarılmasına, kendisi ve yardımcılarının Hıyanet-i Vataniye Kanunu gereğince yargılanmalarına karar verdi.
Ayrıca 7 Haziran da, İstanbul hükümetince yapılacak anlaşma ve her türlü muamelelerin geçersiz olduğunu belirten bir yasa yayınlandı213.
Bugünlerde Meclis’i ve onun başkanını en fazla meşgul eden konulardan biride para sorunuydu. Dolayısıyla Meclis gelir artırıcı bir dizi yasa çıkardı. Bu suretle gümrük resimlerinin artırılması, harcırahların azaltılması, kazanç vergisi tuz fiatı, damga resminin artırılması, posta ücretlerine zam yapılması...vs. nin yanı sıra düğünlerde israfın yasaklanması gibi, yasalar çıkarılmak suretiyle parasızlığa çareler aranmıştır 214.

II. TBMM’nin İçerde Otoriteyi Sağlaması
Meclis’in açıldığı günlerde en âcil iş, ülke içinde güvenliği sağlamak, isyanları bastırmak, hükümetin otoritesini her tarafta geçerli kılmaktı. Çünkü İtilâf Devletleri ve Damat Ferit Paşa Hükümetinin amaçları, en kısa zamanda ve en geniş ölçüde iç isyanları çıkarmak, Büyük Millet Meclis’ini işlemez hale getirmek, yok etmekti 215. Dış düşmanla mücadele, ancak içerde TBMM’nin otoritesini tartışılmaz hale getirmekle mümkündü. Esasen galip devletler de Anadolu direnmesini, kendileri kuvvet göndermek yoluyla değil, fakat Türk milletini birbirine düşürüp kırdırmak yoluyla netice almak stratejisini uygulamakta idiler. Çünkü İngiliz ve Fransız kamuoyu savaş yorgunuydu. Bu devletlerin Anadolu’yu istilâ için yüzbinlerce asker göndermeleri mümkün değildi . Onlar iç ayaklanmaları körüklemek, İstanbul hükümetinin zorlamasıyla Ankara’yı yola getirmek, o da olmazsa Yunan ordusu ve Doğuda Ermenileri kullanarak sonuç almak istiyorlardı. İstanbul’da Padişah ve Damat Ferit Hükümeti ise bütün ümitlerini özellikle İngiliz yanlısı bir politikaya bağlamış durumda, tam anlamıyla İngiliz güdümü altındaydılar. Dolayısıyla Büyük Millet Meclisi  hükümetine karşı çıkan ayaklanmalarda İngilizler ve İstanbul hükümeti birinci derecede etken olmuşlardır. Bundan başka Kuva-yı Millîyecileri şeriat yönünden âsi ilân eden fetvalar, dini duyguları kuvvetli olan halk üzerinde ciddi etkiler yaratmıştır. Diğer taraftan Anadolu halkı uzun savaş yıllarının yorğunluğu ve bitkinliği içinde fakir ve yoksul durumdaydı. Tekrar askere alınmaktan memnun olmayanlar olduğu gibi, Kuva-yı Millîye’yi ayakta tutmak için toplanan bağış ve salmalardan yakınmalar da vardı. Bunların yanı sıra Müslüman bazı  azınlıklar ile Müslüman olmayan azınlıkların  ayaklanmaları ise bağımsızlığa yönelikti. Ayrıca kişisel nedenlerle isyan edenleri de dikkate almak gerekmektedir216.
Anadolu’daki millî direnmeye karşı olan hareketler Sivas Kongresi esnasında ortaya çıkmıştı. Bunlardan Ali Galip ve Muhittin Paşa’nın girişimleri daha başlangıç safhasında iken önlenmişti. Konya’da Vali Cemal Beyin faaliyetleriyle oluşan muhalif hava, Albay Refet Beyin bölgeye gelmesi ve valinin İstanbul’a kaçması üzerine dağılmıştı.  Konya güneyinde Bozkır çevresinde başgösteren ayaklanmalar ise, askerî kuvvet kullanılarak ve gerektiğinde nasihat heyeti göndermek suretiyle önlenmişti. Stratejik önemi olan Marmara çevresinde 1 Ekim-25 Ekim tarihleri arasında  patlak veren Birinci Anzavur Ayaklanması ordu birlikleri  ve Ethem Bey’in işbirliği ile başarısızlığa uğratılmıştı. Bayburt civarında Şeyh Eşref’in çıkardığı dinî kökenli  ayaklanma ile Midyat güneyindeki aşiretlerden birinin reisi olan Ali Batı’nın etnik amaçlı ayaklanması askerî birliklerce bastırılmıştı.
Yöresel nitelik taşıyan bu hareketlere karşılık 1920 yılı ayaklanmaları daha geniş alanlara ve tabana dayalıdır.
Bunların en önemlilerinden biri Düzce-Bolu ayaklanmasıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder