Mebuslar Meclis’inin Felah-ı Vatan grubunu oluşturması, Ali Rıza Paşa Hükümetine güvenoyu vermesi, Misak-ı Millî’yi kabul etmesi, İngilizleri kızdırmıştı. İngiliz Yüksek Komiseri, Millîyetçi liderlerin Ali Rıza Paşa Hükümetini avuçlarının içine aldıkları görüşündeydi. Yüksek Komiser Damat Ferit Paşa’nın tekrar işbaşına getirilememesinden, Anzavur ayaklanmasının başarısızlığından yakınmaktaydı. Ona göre, Parlamento, millîyetçi askerî teşkilâtın İstanbul’daki siyasî bir parçası durumundadır. Türkiye’ye ağır barış şartlarını kabul ettirebilmek için silâh kullanmak gerekecektir178. Bu arada Gelibolu’daki Akbaş cephaneliğinin Köprülülü Hamdi Bey tarafından boşaltılması, Maraş’ın Fransız işgal güçlerini çekilmeye mecbur etmesi, bardağı taşıran son damlalar oldu. İngiliz Başbakanı Lloyd George öteden beri sertlik taraftarıydı.
Diğer taraftan Padişah da Hükümetten memnun değildi. Hükümetin Temsil Heyetiyle anlaşıp Mebuslar Meclisini açmasından ve onun etkisine girmesinden rahatsızdı. “Zat-ı Şahane” bu hükümeti intikal hükümeti olarak değerlendirmekteydi.
Ankara’da Mustafa Kemal de hükümetten şikâyetçiydi. Özellikle hükümetin 14 şubat 1920 tarihli genelgesi onu sinirlendirmişti. Bu genelgede Meclis toplandığına göre, Meclis’ten başka yerde millî irade adına konuşmaya imkân kalmadığı belirtilerek, hükümet işlerine müdahale şeklindeki her hareketin cezalandırılacağı belirtiliyordu179. Nitekim Ali Rıza Paşa 19 Şubatta Felah-ı Vatan grubuna gelerek Kuva-yı Millîye’nin hükümet işlerine karışmamasını, Maraş’ta çatışmaların durdurulmasını, İstanbul’ca atanan şahsiyetlerin serbestçe iş görmelerine karışılmamasını istemekteydi180.
Buna karşı Mustafa Kemal 17 Şubat 1920 tarihli bir genelge ile Cemiyetin millî iradenin tecelli ettiği Mebuslar Meclisi’nin açılmasını sağladığını, millî davaya uygun ilkeler çerçevesinde bir barış yapılıncaya kadar millî birliği koruyacağını, bu bakımdan milletin hür yaşama temeline dayanan millî teşkilâtın vatanın her köşesinde kökleşmesine devam edilmesini istedi181. Ayrıca Rauf Bey’e 21 Şubatta gönderdiği talimatlarda özetle: “Sadrazamın Felah-ı Vatan grubundaki tartışmasından anlaşıldığına göre, Hükümet Meclis’den aldığı güvenoyuna dayanarak Kuva-yı Millîye’nin ülkedeki nüfuz ve etkisini açıkça yok etmeye çalışıyor. Millî Mücadele’ye karşı tavır alan şahsiyetleri yeni görevlere atamakta ısrar etmesi bunun kesin belirtisidir. Bu gibilerin göreve başlamasına göz yumulmayacak ve hemen geri çevirileceklerdir. Bu gibi durumlar karşısında grup üyelerinin susmayıp kesin tavır almaları, mukaddes Kuva-yı Millîye gayelerinin gerçekleşmesi ve hükümet işlerinin bu açıdan denetlenmesi gerekir. Sadrazama ve Dahiliye Bakanına, Kuva-yı Millîye’nin kesin sonuç alıncaya kadar devam edeceği açıkça söylenmelidir... İtilâf Devletlerince İstanbul’un Osmanlı egemenliğinde bırakılacağı haberi ne kadar sevindiriciyse, İzmir ve Adana cephelerinde savaştan vaz geçilmesi konusundaki istekleri, o kadar hayret vericidir. Hükümetin Maraş ve Urfa’dan ileri geçilmemesi teklifine karşılık, Fransızların Adana’yı derhal boşaltmaları istenmelidir. Aksi halde bu ateşin Halep ve Suriye’ye sıçramak üzere bulunduğu, Fransızlara anlatılmalıdır... Bunca haksızlıklara, zulme, hatta katliamlara karşı feryat eden suçsuz bir milleti susturmak zulmü, bizden istenmemelidir.... Akbaş cephanesinden bir kısmının İngilizlere geri verilmesi için hiçbir yardımda bulunamayız. İngilizlere boş bir fişek kovanını bile vermemek gerekir. İtilâf Devletlerine karşı böyle yapmacık hareketlerle merhamet uyandırmak, barış şartlarının hafifletileceğini düşünmek gafletten başka bir şey değildir.” Aynı gün M. Kemal, Rauf Bey’e gönderdiği üçüncü bir telgrafta üç konuda cevap istedi: 1. Hükümetin Kuva-yi Millîye’nin devamına taraftar olup olmadığının bildirilmesi. 2. Felah-ı Vatan Grubu tam bir güvenlik ve serbestliğe sahipse, Kuva-yi Millîye’nin dağıtılması lüzumuna inanıp inanmadığı 3. Vatanın çıkarları açısından millî teşkilatın ortadan kaldırılması tercih edildiği taktirde, İzmir, Maraş ve öteki cephelerde düşmana karşı gerekli tedbirlerin hükümetçe nasıl sağlanacağı. M. Kemal bunca emekle meydana getirilen millî birliğe ve Kuva-yı Millîye’ye vurulacak darbelere karşı kesin tedbir alınmasının gereklerine işaret ettikten sonra, “biz elimizdeki kuvveti iyi koruyamadığımız takdirde, dış güçlerin de bize değer vermeyeceklerini hatırlatıyordu” 182.
Aslında konu, Meclis toplandığına göre, Kuva-yı Millîye’nin, onun temsilcisi Temsil Heyeti ve onun başkanı, yürütücüsü, ruhu olan M. Kemal’in faaliyetine devam edip etmemesi meselesidir. Hükümet açısından, Meclis faaliyette bulunduğuna göre, Temsil Heyeti yani Mustafa Kemal artık geri plâna çekilmeli, devlet işlerine müdahale etmemeliydi. Müdafaa-i Hukukçuların desteği ile Meclis’e giren bir kısım milletvekillinin de böyle düşündükleri anlaşılmaktadır. M. Kemal tarafından bir konuda fikri sorulan 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa da bazı şartlarla aynı görüşü paylaşmaktadır. İşgal kuvvetleri ile Saray’ın amaçlarının da bu olduğu apaçık bilinmekteydi.
Temsil Heyeti’nin varlığının tartışma konusu olduğu bu günler, Millî Mücadele’nin en hassas dönemlerinden birini teşkil etmektedir.
Vatanın işgal edilen topraklarından düşman çizmelerinin çekildiğini görmeden, milletin yegâne ümidi haline gelen ve Türkün hak isteyin sesini dünya âleme duyuran Kuva-yı Millîye’yi dağıtmak doğru olabilir miydi?
İngilizlerin İstanbul’un Türklerin elinden alınmayacağı, bunun için Kilikya’da Ermeni kıtalinin durdurulması ve Anadolu’da müttefik kuvvetlere yapılan düşmanca hareketlere son verilmesi yolundaki teklifleri gerçeği ne derece yansıtmaktaydı? Çünkü Maraş’ta Ermeni kıtali değil, Fransız üniforması altında Ermeni zulmü ve saldırısı vardı. Kuva-yı Millîye bunu engellemiş ve Maraş’ı kurtarmıştı. Batıda ise nüfusun Türk çoğunluğuna ve Wilson İlkelerine rağmen, mütareke hükümleri çiğnenmiş, İzmir ve çevresi işgal, halk yoğun bir zulüm ve baskı altına alınmış, durum uluslararası bir komisyonun raporu ile belgelenmişti. O sıralarda Yunan ordusu takviyeler almaktaydı. İşgalin genişletilmesi söz konusuydu.
Bu şartlar içinde, Kuva-yı Millîye’yi dağıtmak, eğer hıyanet değilse, affedilmez bir gaflet eseri değil miydi?
Nitekim müttefikler Yunan ilerlemesini kolaylaştırmak amacıyla Kuva-yı Millîye’nin 3 km geriye çekilmesini istediler. Ali Rıza Paşa Hükümeti bu teklifin niçin yerine getirilmesinin mümkün olmadığını açıkladı ise de bunun bir faydası olmadı. Yunan birlikleri saldırıya geçerek Gölcük yaylası ve Bozdağı işgal ettiler183.
Ali Rıza Paşa hükümeti, daha öncede ifade edildiği gibi Sarayın güvenine sahip değildi. İşgal kuvvetlerinin ağır baskısı altındaydı. Meclis’de tabanı olmadığı gibi, izlediği politika dolayısıyla M. Kemal ile de çatışma halindeydi. Çaresiz istifa etti (3 Mart 1920).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder