1923 - 1931 Dönemi İktisat Politikası


2. 1923 - 1931 Dönemi İktisat Politikası
Cumhuriyet idaresi ciddi ekomik sorunlarla karşı kaşıya bulunmaktaydı. On yılı aşkın bir savaştan çıkan ülke, dört bir yandan yapılan saldırılar, işgaller ve yıkımlar sonucu perişan bir haldeydi. Yıllardan beri yurdunu, toprağını,ülkenin bağımsızlığını korumak için huduttan hududa koşan Türkiye, zinde nüfusunun önemli bir kısmını savaşlarda yitirmişti. Savaşların yükünü taşıyan fakir ve yoksul Anadolu insanı, kaynaklarını son kertesine kadar devletinin emrine vermişti. “Ülkede fiziksel bir bütünlük yoktu.” Her tarafta raslanan şekavet olaylarını kaldırmak, ülkede asayişi her tarafta egemen kılmak, harap olan ülkeyi imar etmek, halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak, ülkeyi kalkındırmak ve güvenliğini sağlamak gerekiyordu.
Bütün bunların gerçekleşmesi mali kaynakların yeterli olmasına bağlıydı. Özkaynakları ilkel bir tarım ekonomisine dayalı olan ülkenin malî takati bunları karşılamaya yeterli değildi. Kredi karşılığında siyasî ve iktisadî ayrıcalıklar isteniyordu. Türkiye Lozan’da ekonomik bağımsızlığı için de kıyasıya mücadele etmişti. Milli bağımsızlıktan ödün verilmeyecekti. Dolayısıyla Mustafa Kemal ve onun hükümetleri malî ve iktisadî bakımdan özkaynaklara dayanan bir iktisat politikası yürüttüler.
Atatürk yönetiminde Cumhuriyet idaresi, bürokrasinin iyi çalışması ve halkın devlete güvenmesi açısından, maaşların ve devlet borçlarının zamanında ödenmesini vazgeçilmez bir ilke olarak benimsedi ve kararlılıkla uyguladı.
Sağlam bir gelir kaynağı oluşturmak açısından reji idaresi yerine tekel idaresi kuruldu.
Müddetleri biten imtiyazlar kaldırıldı. İzmir, İstanbul, Mersin, Trabzon liman tekelleri oluşturuldu.
Ulaşım açısından demiryollarına büyük önem verildi. Ülkenin ekonomik hareketliliği iç ve dış güvenliği açısından çeşitli bölgelerin birbirine bağlanması hayatî bir önem taşımaktaydı.
Cumhurbaşkanı, demiryollarına verdiği önemi 13 Şubat 1931’de Malatya’daki konuşmasında şöyle dile getirir “… Vatanın bütün mıntıkaları çelik raylarla birbirine bağlanacaktır… Demiryolları memleketin tüfenkten, toptan daha mühim bir emniyet silâhıdır… Demiryolları Türk milletinin refah ve medeniyet yollarıdır… Milletin refah ve saadeti, istiklâli bu yollardan geçecektir…”427 Çok sınırlı imkânlara rağmen, demiryolu politikası kararlılıkla yürütüldü. Cumhuriyetin ilk onbeş yılı içinde, yeni yapılan demiryollarıyla mevcut iki misline çıkarıldı. Yabancılar tarafından işletilen hatlar da satın alındı.
Ayrıca karayolları yapımı için vergilerden önemli bir pay ayrıldığı gibi, bu işi gerçekleştirmek için yol vergisi kanunu çıkarıldı.
19 Nisan 1926’da çıkarılan Kabotaj Kanunu ile Türk kara sularında yolcu ve yük taşıma hakkı Türk vatandaşlarına verildi. Ticaret filosu büyük ölçüde güçlendirildi.
Ülkede ekonomik faaliyetlerin sağlıklı yürütülmesi, bir yerde asayişin tam sağlanması ve şekavetin önlenmesine bağlıydı. Cumhuriyet idaresi kentlerde ve kırsal kesimde asayişsizliği ortadan kaldırdı ve ülkenin her tarafında devleti egemen hale getirdi.428 1937’de deniz işletmeciliği ve bankacılık işlemleri yapması için Deniz Bank kuruldu.
Ülke nüfusunun %80’ne yakını kırkbini aşkın köyde tarımla geçinmekteydi. Tarım ilkel araçlar ve usulllerle yapılıyordu. Köylü ürettiğinin büyük kısmını kendi tüketiyordu.
Kentlerde oturanlar köylüyü hor görmekteydiler. Gazi bu sakat görüşü yıkmak için köylüyü yücelten demeçler verdi: “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi köylüdür.” “Yediyüz yıldan beri dünyanın dört köşesine sevk ederek kanlarını akıttığımız, kemiklerini yabancı topraklarda bıraktığımız emeklerini ellerinden alıp israf ettiğimiz, fedakârlıklarına nankörlükle karşılık verdiğimiz köylüye” lâyık olduğu saygının gösterilmesini istedi.429
Gazi sözle yetinmedi. Köylüyü ezen âşar vergisini 17 Şubat 1925’te kaldırmak suretiyle onları ödüllendirdi. Devlet gelirleri’nin yaklaşık 1/6’ni oluşturan bu vergi kaybını telâfı için arazi vergisi ile tüketim vergilerinin yükseltilmesine gidildi. Köylüye kredi kolaylıkları getirildi. Ziraatte makinalaşmayı teşvik edici önlemler almak. Örnek çiftlik ve fidanlıklar kuruldu. Tarım eğitimi için yeni okullar açıldı. Ankara’da sonradan fakülte olacak olan Yüksek Ziraat Enstitüsü kuruldu. Gazi tarımı teşvik etmek için ülkenin değişik yerlerinde özel çiftlikler kurdu ve sonra bunları ulusa bağışladı.
Ülkede sanayinin gelişmesi malî kaynaklara bağlıydı. Bunu sağlamak için 26 Ağustos 1924’de Türkiye İş Bankası kuruldu. Beş milyon sermayenin 250.000 TL. kısmı, Gazi tarafından Hindistan’dan gönderilmiş olan para ile karşılandı. Banka hisseleri politikacılar, eşraf ve tüccar tarafından alındı. İş Bankası Türkiye’nin sanayi kalkınmasında yatırımlar yoluyla önemli katkıda bulunduğu gibi, uzman bankacılar yetiştirmek bakımından da öncülük yaptı.
Keza sanayi işletmelerinin finansman ihtiyacını karşılamak, eski rejimden intikal eden devlet işletmelerini işletmek ve modernleştirmek maksadıyla Sanayi ve Maadin Bankası kuruldu. Banka 1932’de Türkiye Sanayi Kredi Bankası adını aldı ve 1933’te malvarlığı Sümerbank’a devredildi.
Sanayileşmeyi özendirmek için, 1924’de değiştirilen Teşvik-i Sanayi Kanunu ile girişimcilere ucuz arsa ve bina tahsisi vergi ve gümrük resimlerinden indirimler, ulaşımda avantajlar öngörülmüş, yeni ürünlere prim verilmesi, resmî dairelerde yerli malların kullanılmasına öncelik tanınması kabul edilmiştir.430. Bu ayrıcalıklardan yararlanılarak Uşak, Alpullu, Eskişehir ve Turhal’da şeker fabrikaları kuruldu. Bunlara bazı özendirici yardımlarda bulunuldu.
1923’te Lozan Antlaşması’nın imzalanması ile Türkiye malî egemenliğini kısıtlayan engellerden kurtuldu. Atatürk döneminde malî politikalar “Denk bütçe ve düzgün ödeme” İlkelerine dayanmaktaydı. Bundan amaç, Devlet Hazinesi’nin yurtiçi ve dışında güçlü olmasıdır. Dönem boyunca devlet harcamaları ile kaynaklar arasında denge korunarak enflasyon önlenmiştir. Kamu harcamalarında savurganlıktan kaçınılmış, düzenli bir vergi sistemi kurulması amaç edinilmiştir. Cumhuriyet idaresi köylüyü ezen âşar vergisini kaldırmış ve yeni düzenlemelerle vergi yükünü tarım kesiminden, ticaret, sanayi ve hizmet sektörlerine yöneltmiştir. 1929’da Lozan Antlaşmasında mevcut olan ve koruyucu gümrük politikasını engelleyen hükümler yürürlükten kaldırılınca, yeni Gümrük Tarifesi Kanunu yürürlüğe konuldu. Böylece hem gümrük gelirleri artırıldı ve hem de yıllardan beri Türk iktisadî hayatını körleştiren, yerli sanayii çökerten engeller kaldırılmış oldu. Ancak gümrüklerin yükseltileceği önceden bilindiğinden ithalatta büyük ölçüde artışa gidilmesi ve 1929 dünya ekonomik bunalımı, Türk parasında önemli ölçüde düşmeye yol açtı. Bu durumu önlemek için 20 Şubat 1930’da “Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun” çıkarıldı. Para politikasını yürütmesi için 11 Haziran 1930’da Cumhuriyet Merkez Bankası kuruldu. Böylece Türk para piyasası Türklerin yönetimi altına girmiştir.
Devletin sağlam verilerle yönetilebilmesi için 1926 İstatistik Umum Müdürlüğü kuruldu. Bu kuruluş çağdaş metotlar kullanarak ilk nüfus, tarım ve sanayi sayımını gerçekleştirdi. Buna göre 1927’de Türkiye’nin nüfusu 13.648.270 olarak tesbit edilmiştir. Sonraki yıllarda her beş yılda bir genel nüfus sayımı yapılması kararlaştırılmıştır. Zaman içinde bu genel müdürlük ülkenin temel bilgi kaynağı haline gelmiştir.431
Ayrıca ekonomi politikalarını düzenlenmesinde danışman görevi yapması için 26 Haziran 1927’de Yüksek İktisat Kurulu oluşturuldu. Kurul, 11’i iktisadî 12’si İktisat’la ilgili kurum temsilcilerinden oluşuyordu.
Bütün bu gayretlere rağmen, 1930’lara gelindiğinde, Türkiye’nin iktisat politikasında ciddi bir değişime gittiği görülmektedir. 1929/30 dünya ekonomik krizi, ekonomik dengeleri alt üst etmiştir. Özellikle ekonomisi tarım ağırlıklı olan Türkiye’de tarım ürünleri fiyatları büyük ölçüde düşmüştür.
Diğer taraftan gümrük korumasının 1929’a kadar yapılamaması, sermaye birikimi ve kredi kaynak yetersizliği, teknolojik ve ticarî bilgi ve deneyimin azlığı, girişimcilik ruhunun zayıflığı gibi sebepler, sanayinin arzu edildiği ölçüde gelişmesini engellemişti. Sanayi kuruluşlarının büyük bir kısmı ilkel teknoloji ile çalışan, işbölümünü yeterince uygulayamayan ufak işletmeler halinde kalmıştı. Bunların yanı sıra 1929/30’larda patlak veren dünya ekonomik krizi dolayısıyla 1930’larda yeni politikalar uygulamaya konuldu.432

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder