3. 1931-1938 Dönemi İktisat Politikası: Ilımlı Devletçilik
1929/30 Dünya ekonomik krizi, her yerde devletin ekonomiye müdahelesinin genişlemesine yol açtı. dünya uzunca bir süre yürütülen liberalizmden, kamu müdahalesini öngören bir ortama girdi. Güdümlü ve plânlı ekonomi akımları güç kazandı.
Kriz, Türk parası değerinin düşmesine, ödemeler dengesinin bozulmasına, günlük ihtiyacı karşılayacak lüzumlu mamul maddelerin ithalinde zorluklar çıkmasına yol açtı. Dolayısıyla Gazi hiç değilse zarurî ihtiyaç maddelerini kapsayacak yerli bir sanayi kurulmasını istedi. Ülkede özel teşebbüs gereği gibi gelişmemişti. Esasen girişimcileri destekliyecek yeterli birikim de yoktu. Çözüm yolu aranırken iki görüş belirdi. 1. Devlet, Sovyet modelinde olduğu gibi, sanayi ve ekonomi alanında tekelci bir merkezi plânlama yoluyla bütün ekonomiye yön verecekti. 2. Devlet fertlerin yapamayacağı işleri yapmak maksadıyla müdahale ederek, özel sanayi girişimleri yanında, bir devlet sektörü meydana getirecekti.
Gazi kararını, ikinci yol için verdi. Bu görüşünü şöyle ifade etmektedir: “Türkiye’nin uyguladığı mutedil devletçilik sistemi, ondokuzuncu asırdan beri sosyalizm nazariyecilerini ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizce manası şudur: Fertlerin özel teşebbüslerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeyler yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini eline almak.”433 Ancak devlet eliyle sanayi geliştirilirken devlet ile ferdin faliyet alanları ayrılmalı, devlet ferdin yerini almamalıdır. İktisadî gelişmesinin esas kaynağı ferdin şahsî faaliyeti olmalıdır. Devlet ve fert birbirinin karşıtı değil tamamlayıcısı olmalıdır.
Görüldüğü gibi, Mustafa Kemal’in uyguladığı “Ilımlı Devletçilik” politikası, ferdin yapamayacağı işlerde devletin müdahelesini öngörmekle beraber, iktisadî gelişmenin itici gücü olarak kişisel girişim özgürlüğüne büyük önem vermektedir. Nitekim devletçilik uygulamasında, malî tekeller dışındaki üretim faaliyetlerinin hepsi özel sektöre açık kalmıştır.
Devletçilik daha önce de belirttiğimiz gibi 1931’de CHP programına girmiş, 1937’de de Anayasada yerini almıştır.
Devlet eliyle sanayinin geliştirilmesi nasıl olacaktı? Bunun ancak plânlı bir sanayileşme programı ile mümkün olduğu anlaşıldığından bu konuda deneyimli olan Soyet Rusya’dan getirilen bir uzmanlar heyetine beş yıllık bir sanayi plânı hazırlatıldı. Hazırlanan plânda, özellikle zirai üretime dayanan ve ham maddesi Türkiye’de bulunan sanayi işletmeleri kurmak ve ithal edilmekte olan temel tüketim malları üretimini sağlayacak alanlar ön plânda tutulmaktaydı. Bu maksatla dokuma, maden, toprak, kimya sanayileri kurulması kararlaştırıldı. Bu alanlarda kurulacak fabrikaların üretim konuları, ne ölçüde ithal ikamesi sağlayacakları, hammaddelerinin yurt içinde bulunup bulunmadığı, üretimlerinin kısa bir süre içinde mümkün olup olmadığı dikkate alındı. Programı yürütmesi için, Sanayi Ofisi ile Sanayi Kredi Bankasının görevlerini yürütecek olan Sümerbank görevlendirildi. Madencilikle ilgili alanlar da, 14 Haziran 1935’te kurulan Etibank’a verildi. Madencilik alanında araştırma yapmak, uzman yetiştirmek maksadıyla 14 Haziran 1935’te Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kuruldu.
Plâna göre yirmi fabrika kurulması öngörülmekteydi. İşin mali yükü kırk dört milyon TL tahmin edilmiş ama masraf yüz milyon TL’sını bulmuştur. Sovyetlerden sağlanan sekiz milyon dolarlık faizsiz kredi dışındaki harcamalar bütçeden karşılandı: Plânın başarıyla uygulanmasıyla; Temel hammadde sanayileri kurulmuş; madencilik, kağıt ve cam sanayii için gerekli yatırımlar yapılmış, iki bin km. yi aşkın demiryolu döşenmiş ufak çapta baraj ve silolar yapılmış, bir taraftan da Osmanlı borçlarının ödenmesine devam edilmiştir. Bu arada Türkiyede bulunan imtiyazlı yabancı şirketlerin satın alınması hızlandırılmıştır.
Birinci Beş Yıllık Plan henüz uygulanmaktayken İkinci Beş Yıllık Plân hazırlandı ve 1938’de yürürlüğe konuldu. İkinci Plân, ara malları ve yatırım malları üretimine yönelikti. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın çıkması plânın yürütülmesini engelledi.434a
Atatürk son derece elverişsiz şartlar altında büyük bir dünya ekonomik krizine rağmen, dışardan önemli bir destek almadan, özkaynaklara dayalı başarılı bir sanayileşme politikası gerçekleştirmiştir. Bunun sonucunda kooperatifler, banka kredileri, tarım araç ve gereçleri ile desteklenen bir tarım sektörü oluşmuştur. Sanayi kesimi Sümerbank ve Etibank gibi kuruluşların desteğiyle Türkiye’nin şeker, çimento, kereste, kauçuk ve deri ürünlerini ihtiyacını karşılayacak bir düzeyde üretebilmiştir. Dokumacılık, kağıt ve mukavva ile cam eşyada da ihtiyacın büyük kısmını karşılar duruma gelmiştir. Bu arada yabancı ellerde bulunan tesis ve işletmelerin milli ekonomiye mâl edildiğini de unutmamak gerekir. Cumhuriyet idaresi, bu dönemde özellikle yokluğu hissedilen yüksek düzeyde eğitim görmüş teknik eleman yetiştirme suretiyle de ekonomiye taze kan aşılamıştır.
Sanayi tesislerinin Anadolu içlerinde dağılması, gittiği yerlere iş ve aş götürmesi, halkı heycanlandırmış ve yatırımlara ilgisini artırmıştır. Hükümet bundan yararlanarak iç borçlanma yoluna gitti ve yatırım ihtiyacının bir kısmını bu kanalla karşılamayı başardı.
Özetle Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde türlü olumsuz koşullara rağmen, Türk ekonomisi oldukça hızlı ve dengeli bir gelişme göstermiştir. Dönem boyunca enflasyonsuz bir büyüme ile Gayri Safi Milli Hasılasını üç katına, kişi başına geliri ise iki katına çıkarmıştır. Sektör bazında değerlendirildiğinde kömür üretimi yüzde yüz, Krom üretimi yüzde altıyüz, Demir üretimi sıfırdan 180 bin tona, Maden üretimi yüzde iki yüz otuz iki’ye, pamuk üretimi elli misli, yün üretimi yaklaşık yüzde iki yüz, şeker üretimi ikiyüz misli çoğalmıştır. Demiryolları da mevcudun iki misline yakın artmıştır.434b Türkiye’nin o günkü kaynakları dikkate alınırsa bu gerçek bir başarı göstergesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder