BEŞİNCİ BÖLÜM
YENİ DEVLETİN ASKERÎ ve SİYASÎ BAŞARILARI
I. Doğuda Zafer ve Sonuçları
A. Doğuda Durum.
Osmanlı Devleti ile Sovyet Rusya arasında 3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovsk Anlaşması ile, 1878’de Rusya’ya terkedilen Batum, Kars ve Ardahan Türklere iade edilmişti. Bu iller Osmanlı Ordusu tarafından kurtarılmış ve Anavatana kavuşturulmuşlardı. Ancak 30 Ekim 1918’de kabul edilen Mondros Ateşkes Anlaşmasının ilgili maddesine dayanarak müttefikler bu üç ilin boşaltılmasını istediler. Kars yöresi Ermenilerin, Ardahan havalisi ise Gürcülerin ellerine geçti. Büyük Britanya, Sovyet Rusya’yı tecrit etmek için, Kafkaslarda bağımsızlıklarını ilân eden Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı desteklemekteydi.
TBMM Hükümeti kurulduğu zaman her taraftan abluka altına alınmış gibidir. İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Ermenistan ile harp halindedir. Yardım alabileceği tek ülke Sovyetler Birliği’dir.
Sovyetler de bu sıralar iç savaşla meşguldür. İtilâf Devletlerinin desteklediği Kolçak, Wrangel ve Yudeniç orduları ile boğuşmakta, bir taraftan da Batı’da Polonya, Kafkasya’da Kafkas devletleri ile uğraşmaktadır.
Bilindiği gibi, Rusya’nın dış politikasını jeopolitik konumu belirlemiştir. Rusya her şeyden önce bir kıt’a devletidir. Bu itibarla Rusya geleneksel bir politika olarak sıcak denizlere açılmak, özellikle Akdeniz’e inmek ister. Dolayısıyla bu amaca ulaşmak için Osmanlı Devleti ile birkaç yüzyıl boğuşmuştur. Ancak Rusya kendi el koymadığı sürece, Boğazların güçlü başka bir devletin eline geçmesini de istemez. Millî Mücadele esnasında İngiltere’nin Boğazları ve Kafkasya’yı denetimine almasından son derece rahatsızdır. Ayrıca Sovyet Rusya bünyesindeki Müslüman unsurların yeni rejime intibakları açısından da Anadolu harekâtından yararlanmak istemekte ve bu nedenle de Kemalist harekete sempati ile bakmaktadır.
Mustafa Kemal daha Temsil Heyeti safhasında, Sovyetlere karşı izlenmesi gereken politikayı belirlemiştir. Bu politika, İngiltere tarafından hazırlanan Kafkas seddini şu veya bu şekilde yıkmak, Misak-ı Millî’nin saptadığı Doğu sınırlarına, Sovyetlerle çatışmadan onlarla anlaşarak ulaşmak ve onlardan para ve silâh yardımı almak, ama ideolojik açıdan onların etkisine girmemek esasına dayanmaktadır.
Özetlemek gerekirse, Türkiye’nin yardım alma ihtiyacı, Sovyetlerin de Millî Mücadele’den kendi hesaplarına yararlanmak istemeleri, geçmişte genellikle düşman durumunda bulunan iki yeni devleti birbirine yakınlaştırmıştır.
B. Sovyetlerle Anlaşma Girişimleri
Bütün bu nedenlerden dolayı, TBMM’nin açılmasından hemen üç gün sonra, 26 Nisan 1920’de Mustafa Kemal imzası ile Sovyetlere Kafkasya’da müşterek hareket teklif edilir. Ayrıca para, silâh ve malzeme yardımı yapılması istenir234. Kafkas yolu kapalı olduğundan mesaj ancak 20 Mayıs dolaylarında Moskova’ya ulaşır. Ankara’da TBMM’nin ilk hükümeti kurulunca, Dışişleri Bakanı Bekir Sami (KUNDUH) ile İktisat Bakanı Yusuf Kemal’in (TENGİRŞENK) Moskova’ya gönderilmesi kararlaştırılır. Heyete verilen talimata göre, görüşmelerde Sovyetler Birliği’nden alınacak yardıma karşı Boğazlardan serbestçe yararlanma hakkı verilmesinin kabul edilebileceği ve Türkiye’nin manevî nüfuzunu Müslüman ve Türkler üzerinde kullanabileceği belirtilmekte ve emperyalizme karşı Sovyetlerle “kader birliği” yapılabileceği ifade edilmektedir. O günün zor şartlarında heyete çok geniş yetkiler verilmiştir235.
Bu arada Ankara’nın 26 Nisan tarihli önerisine, Sovyet Rusya Dışişleri Komiseri Çiçerin’in 3 Haziran tarihli cevabı gelir. Çiçerin cevabında, her iki milleti tehdit eden emperyalizme karşı işbirliği yapılması ve bu iki ülke arasında düzenli ilişkiler kurulmak istenmesinden duyulan memnuniyeti belirttikten sonra, Türk Hükümeti’nin dış politikasının temel ilkelerinin öğrenildiği kaydedilir. Aslında cevapta sıralanan ilkeler, Misak-ı Millî’den çok, Sovyet görüşünü yansıtmaktadır. Bunlar özetle, Türkiye’nin bağımsızlığının ilânı, Kürdistan, Lazistan, Batum bölgesi, Doğu Trakya ve Türk-Arap halklarının yaşadıkları toprakların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi, mülteci ve göçmenlerin yerlerine dönmeleri, Yeni Türk devletinde yaşayan millî azınlıklara Avrupa hükümetlerinde tanınan tüm hakların tanınması, Boğazlar sorununun Karadeniz’de kıyısı olan devletlerce toplanacak konferansta çözülmesi, ecnebi devletlerin malî denetimi ve kapitülâsyonlarına son verilmesi, her türlü yabancı nüfuz alanlarının kaldırılması şeklinde kaydedilmiştir. Yazıda ayrıca Türkiye-Ermenistan-İran arasında kesin sınırların çizilmesi konusunda Sovyetlerin arabuluculuk yapması önerilmektedir236.
Sovyet cevabı düşündürücüdür. Karabekir bu önerileri Müttefikler Batı illerimizi yutarken, Sovyetler de Türkiye Ermenistan, Lazistan, Kürdistan diyerek ora halklarını bizden ayırmak mı istiyorlar şeklinde değerlendirir.
Fakat Mustafa Kemal soğukkanlı bir hesap adamıdır. Sovyetlerle yapılacak anlaşmadan bir an önce pratik sonuçlar almak niyetindedir. Para ve silâh ve malzeme gibi. Dolayısıyla yazıyı kendi açısından değerlendirir. 20 Haziran’da verdiği cevapta, Ermenistan ve İran sınırı ile ilgili arabuluculuk önerilerinin memnuniyetle kabul edildiğini, ancak halkımıza karşı Ermeni saldırılarının durdurulmasını, Sovyetlerle anlaşmak için olağanüstü yetkilerle gönderilen temsilcilerin yolların kapalı olması dolayısıyla beklemede olduklarını, yolun bir an önce açılmasını ve yetkili Sovyet temsilcilerinin Ankara’ya gönderilmesini ister237.
Diğer taraftan Ankara Heyeti 11 Mayıs 1920’de yola çıkar. Maceralı bir yolculuktan sonra 19 Temmuz’da Moskova’ya ulaşır238. Karşılama soğuktur. Görüşmeler aralıklı ve yavaş cereyan eder. 24 Ağustos’a kadar sekiz maddelik bir tasarı oluşur. Ama bu arada Sovyetler Ermenistan ile bir anlaşma yapmışlardır. Anlaşmaya göre, Türklerin açılmasını istedikleri Tiflis yolu tamamen kapandığı gibi, o zamana kadar az çok açık olan Şahtahtı yolu da Ermenilerin ellerine geçmiştir. Bu bilgi üzerine, Türk Heyeti Lenin’le görüşür. Yusuf Kemal’e göre, Lenin “Biz o anlaşmayı yapmakla hata ettik, düzeltmeye çalışacağız. Biz düzeltemezsek siz düzeltirsiniz” demiştir.
Ancak görüşmelerin sonuca ulaşmasını engelleyen konu, Sovyetlerin “Türkiye toprağının Misak-ı Millî’nin öngördüğü sınırlar” ifadesini kabul etmemeleridir. Sovyetler yardım yapılması için Ermenistan’a Van ve Bitlis vilayetlerinden mutlaka arazi verilmesini istemekte ve bu konunun daha önce kendileri ile görüşen Halil ve Cemal Paşalarca kabul edildiğini ileri sürmekteydiler239.
Bekir Sami, Türkiye’de Ermeni illeri bulunmadığını, Osmanlı illerinden bir veya ikisinin Ermenistan’a bırakılmasının, buralarda çoğunlukla bulunan Müslümanların haklarına aykırı düşeceğini, Halil ve Cemal Paşaların bu konuda söz söylemeye yetkileri olmadığını belirtti ve durumu hükümetine sunacağı cevabını verdi. Konuyu 30 Ağustos 1920 tarihli bir raporla özetledi. Raporla beraber Ankara’ya gelen Yusuf Kemal, 11 Ekim’de durum hakkında Mustafa Kemal’e bilgi sundu. Mesele Meclisin 16 Ekim tarihli gizli toplantısında ele alındı ve ertesi günü de görüşme devam etti. Rusların Ermenilere toprak verilsin önerisi, Meclis’te fırtınalar kopardı. Milletvekilleri, “Bir karış yer değil, bir avuç toprak verilemez, biz buraya vatanı kurtarmak için geldik, vermek için değil” şeklinde görüşlerini dile getirdiler240.
Bu görüşmeler ışığında Bekir Sami Beye 16 Ekim 1920’de Mustafa Kemal imzası ile Hükümetin görüşü iletildi. Talimata özetle şu hususlar vurgulanmaktadır: “... Anlaşmanın imzası için Van ve Bitlis illerinden belli bir parçanın Ermenilere bırakılamayacağı Millî Meclisce oy birliğiyle kesin bir ifade ile belirtilmiştir. Vekiller Heyetinin iki maddelik karşı önerisi şunlardır: 1. Van ve Bitlis illerinde yerli ve yabancı uzmanlarca yapılan istatistiklere göre, Ermeniler hiçbir zaman çoğunlukta olmadıklarından, belli bir toprak parçasının bir azınlığa bırakılması emperyalist bir düşünceden başka bir şey değildir. Ankara Millî Hükümeti emperyalizme karşı kurulduğundan böyle bir istek ve iddiayı kabul edemez. 2. Ankara Millî Hükümeti, Türkiye’den göçmüş olan Osmanlı Ermenilerine daha evvel oturdukları yerlere dönmelerine engel olmamayı ve böylece gelecek halka diğer memleketlerde azınlıklara sağlanan hakları tümüyle vermeyi görevlerinden biri olarak kabul eder.
Bu telgrafın elinize geçmesinden sonra, hiç zaman yitirmeden Çiçerin’den bir görüşme isteyip, bahis konusu kararı bildiriniz, Ankara Hükümeti’nin bu meseledeki görüş tarzı kabul edildiği taktirde, hazırlanan anlaşmayı Hükümet adına imzalamaya mezunsunuz.... Antlaşmanın imzası halinde Ankara’ya dönmenizi, aksi halde yeni talimatı beklemek üzere, bir süre daha Moskova’da ikametinizi uzatmanızı rica ederim241.
Sovyetler Birliği yöneticileri, bu teklif üzerine isteklerinden vazgeçmediler, karşılıklı yazışmalar devam etti.
Sovyetlerin bu tutumlarının sebepleri nelerdir? Bu sebeplerden biri, o sırada İngiltere ile yapılmakta olan ticaret anlaşması görüşmeleridir. Rusya, bu vesile ile, Batı aleminin ablukasını kırmak ve Türkiye’yi onlara karşı bir koz olarak kullanmak istemektedir. Diğer taraftan Rusya Kafkasları bolşevikleştirmek ve er geç Sovyet sistemi içine almak niyetindedir. Bu itibarla Ermeniler adına yapılan girişimlerden maksat, ileride bu toprakların Rus ülkeleri içinde kalmasını sağlamaktır. Ayrıca, Ermeniler lehine tavır almak Sovyetlere Batı’da puan kazandırmaktaydı. Bundan başka, o sırada Lehistan’daki savaş Ruslar lehine gelişmekte, içerde de Wrangel orduları karşısında başarılı gelişmeler yaşanmaktaydı. Rusya, Kafkasya’ya inmek arifesinde Misak-ı Millî’yi kabul ederek kendinin müstakbel kazançlarını elden kaçırmamak istemekteydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder