Ümmet Tarihinden Millet

2.   Türk Tarihine Yeni Bir Bakış: Ümmet Tarihinden Millet
      Tarihine Geçiş
Atatürk öğrencilik yıllarından beri tarihe ilgi duymuştur. Manastır Askerî  İdadisinde tarih öğretmeni olan Mehmet Tevfik Bey genç Mustafa Kemal’de tarihe karşı coşkulu bir ilgi uyandırmıştır. Bu ilgi genç subaylık yıllarında da devam etmiştir. Onun savaş esnasında cephede kitap okuduğunu (tarih kitapları da dahil) biliyoruz. Millî Mücadele yıllarında yeni devlet oluşurken bu ilgi haliyle yoğunlaşmıştır. Cumhuriyetin ilânından sonra, ise dil ve tarih konuları onun adeta günlük meşgaleleri arasına girmiştir.
Bunun sebepleri nelerdir? Atatürk neden tarihle bizzat ilgilenmek gereğini duymuştur? Bunun sonuçları nelerdir?
Daha önce defalarca vurgulandığı gibi, zaferden sonra yapılan inkılapların temel amacı millî bağımsızlığın sonsuza kadar korunmasıdır. Bu olayın siyasî alanı olduğu kadar ekonomik ve kültürel bağımsızlığı da haliyle kapsamaktadır. Dilin, yabancı dillerin tasallutundan, tarihin de İslâm ve hanedan bakış açısından kurtarılıp millî bir zemine oturtulmasıyla kültürel bağımsızlık tamamlanacaktı.
Diğer taraftan Avrupa Türklere karşı önyargılıdır. Onları medenî vasıftan yoksun barbar insanlar olarak algılıyor ve medenî milletler arasında yer vermiyordu. Türklük gururu ile her zaman övünen Atatürk, bunun Türk tarihine ve insanına yapılmış, dayanaktan yoksun bir iftira olduğunu göstermek istiyordu. Nitekim Afetinan Türklerin sarı ırka  mensup ikinci dereceden bir insan tipi olduklarını iddia eden Fransızca bir kitabı 1928’de Atatürk’e göstererek bunun doğru olup olmadığını sorması üzerine, hayır böyle olamaz, bunların üzerinde meşgul olalım cevabını vermişti.459 Atatürk bu cevapla yetinmemiş, derhal yeni kitaplar getirterek konuyla bizzat meşgul olmaya ve ilgilileri çalıştırmaya başlamıştı.
Onu tarih çalışmalarına iten sebeplerden biri de şudur: Yıllardan beri devam eden yenilgiler ve geri çekilmelerden kaynaklanan Batı medeniyetinin gücü, Türk insanında kendine güvensizlik duygusu yaratmıştı. Atatürk Türklerin tarihte büyük işler yaptıklarını, yüksek medenî eserler yarattığını göstererek bu kendine güvensizliğin yanlışlığını göstermek bu yolla millî bağları pekiştirmek ve geleceğe güven içinde bakılmasını istiyordu. “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” demekteydi.
Ayrıca vatan ile üzerinde yaşayan millet arasındaki bağı güçlendirmek için Anadolu’nun en eski tarihi ile ilgilendi. Neticede bir “Anadolu vatanı” kavramı, Türk halkında yayıldı. ve cumhuriyet nesillerini birleştiren temel direklerden biri oldu.
O, tarihin bilimsel olarak incelenmesini istemekteydi. Bunu şöyle ifade etmektedir: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanı şaşırtıcı bir hal alır.” Bu amacı gerçekleştirmek için, Atatürk’ün girişimi ile 15 Nisan 1931’de Türk tarihini bilimsel olarak araştırmak amacıyla, Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti kuruldu. Cemiyet 1935 Türk Tarih Kurumu adını aldı.460
Kurum ilk iş olarak liseler için dört ciltlik bir tarih kitabı hazırladı. Bu kitapların bazı bölümleri Atatürk tarafından yazıldı. 1932’de Birinci Tarih Kongresi yapıldı ve Türk Tarih tezi ortaya atıldı. Teori, Türklerin Orta Asya’dan kuraklık sebebiyle dünyanın her tarafına göç ettikleri ve gittikleri yerlere medeniyet götürdükleri esasına dayanıyordu. Amaç Türk tarihinin derinliğini göstermek, millî duygu ve kendine güven duygusunu geliştirmek, geleceğe güvenle bakmayı sağlamaktı.
Tarih araştırmalarının bilimselliği çalışmaların bu konuda akademik bakımdan yetişmelerine bağlıydı. Bu iki yoldan sağlandı: Avrupa’ya doktora yapmaları için eleman göndermek ve geleceğin tarihçi ve dilcilerini Türkiye’de yetiştirmek. Bunun için Ankara’da Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi açıldı.
Atatürk Türk Tarih kurumunun fahri başkanlığını üstlendiği gibi, üfulünden sonra da sağlam bir gelir kaynağına sahip olması için İş Bankasındaki hisselerinin yıllık gelirlerinden belli bir miktarın Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına verilmesini vasiyet etti.
Atatürk, başlattığı tarih araştırmaları ile Türk Tarihini İslâm ve hanedan tarihinin dar çerçevesinden kurtarmış ve ona milat öncesine giden bir derinlik ve zenginlik kazandırmıştır. Türk Tarihi’nin millî bir bakış açısıyla, bilim metotlarıyla incelenmesi için yetkili kurumlar oluşturmuştur. Bu çalışmalarla tarih bilinci, millî birlik ve kimlik pekişmiştir. Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” ve “Bir Türk dünyaya bedeldir.” sözleriyle işaret ettiği gibi, Türk insanı geleceğe daha bir güvenle bakmaya başlamıştır.
Atatürk yaratıcı olduğu Türk Tarih Kurumu  ile Türk Dil Kurumu çalışmaları ile çok yakından ilgilenmiş. Kurumlar her bakımdan desteklenmiştir. Bu desteğin maddî bakımdan devamı için vasiyetnamesine özel hükümler koydurmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder