Türkiye’nin Ölüm Fermanı Sèvres: Nasıl Bir Barış?

III. Türkiye’nin Ölüm Fermanı Sèvres: Nasıl Bir Barış?
      A. Hazırlanması
 Osmanlı Devleti ile yapılacak barış şartlarını hazırlayan Onlar Konseyi, 17 Haziran’da Paris’de Damat Ferit Paşa’yı dinledikten sonra, kurulması düşünülen Büyük Ermenistan ile ilgili Amerika Birleşik Devletleri’nin tutumunun belirginleşmesi için, bekleme kararı almıştı (27 Haziran 1920). Böylece Türk barışı belirsiz bir tarihe erteleniyordu. Galipler yere serilmiş olan Türklerin verilecek hükmü bekleyen bir suçlu olarak askerî açıdan problem teşkil etmeyeceği kanısındaydılar. Onların bu hatalı hesapları Mustafa Kemal’e millî direnmeyi organize edebilmesi için çok kıymetli zaman kazandırmıştı. Daha sonra Amerikan Senatosu 19 Kasım 1919 tarihinde yaptığı oylamada, Birleşik Devletlerin kendi kıtası dışındaki meselelerle meşgul olmasını kabul etmemişti. Dolayısıyla Osmanlı Devleti ile yapılacak barış anlaşmasını hazırlamak  üç büyüklere, yani İngiltere, Fransa ve İtalya’ya kalmıştı.
İngiltere ile Fransa bu konuda kendi aralarında görüş birliğini sağlamak amacıyla 11 Aralık 1919’dan 21 Ocak 1920’ye kadar devam eden görüşmelerde, hükümetlerinin meseleye bakış açısını belirlediler.
14 Şubat 1920’de toplanan Londra Konferansında üç devletin başbakanları bir araya geldiler. Bu arada Fransa’da Clemenceau düşmüş, yerine Millerand geçmiş, İtalya’da da Nitti iktidara gelmişti. Tartışmalı konulardan, Padişah’ın İstanbul’da kalması, bazı şartlarla benimsenmişti. İzmir konusunda ise, şehir ve yörenin sembolik olarak Osmanlı egemenliğinde kalması, ama yönetimin Yunanistan tarafından yürütülmesi, iki yıl sonra Enosis için Milletler Cemiyetine başvurulmasını  öngörmüşlerdi.
Bu arada millî kuvvetlerin Fransızlardan Maraş’ı almış olduklarını haberi üzerine, Millî hareketi sindirmek için İstanbul’u resmen işgal etmeye karar veriyorlardı. Konferans 21 Mart’ta çalışmalarını bitirdiğinde, İstanbul, Boğazlar, İzmir, borçlar ve malî denetim ile azınlık hakları konularını  kesin karara bağlamıştı. Yüksek Barış Konseyi San Remo’da 18 Nisan 1920’de, Ermenistan, Kürdistan ve ekonomik nüfuz bölgeleri konularını karara bağlamak için toplandı ve çalışmalarını 26 Nisan 1920’de tamamlayarak anlaşma metnine son şeklini verdi.
Anlaşma taslağı 11 Mayıs 1920’de Paris’te Osmanlı delegesi Tevfik Paşaya verildi. İmzalanması için de bir aylık bir süre tanındı. Türk heyeti anlaşma metninin kabul edilmesinin mümkün olmadığı görüşündeydi. Durumdan bilgilendirilen Vükelâ Meclisi üyelerinden bazıları, böyle bir anlaşmayı  kabul etmektense istifâ edeceklerini söylemekteydiler. Bu durum karşısında Damat  Ferit Paşa, verilen süreyi uzatmak  ve bazı hükümlerin hafifletilmesini sağlamak  için Fransa’ya gitti. Kendisine barış şartlarını tartışmaya imkân olmadığı, düşünme süresinin bir defaya mahsus olmak üzere 27 Temuz’a  kadar uzatıldığı cevabı verildi. Sadrazam yerine  Dahiliye Nazırı  Reşit Bey’i bırakarak İstanbul’a eli boş olarak döndü. Bu sırada Spa’da 16 Temmuz 1920’de toplanan Yüksek Konsey, barış şartlarının hemen kabulünü ultimatom havası içinde istedi. Reşit Bey bunu anlaşmayı imzalamazsak İstanbul’u elimizden alacaklar ve Yunan yönetimine verecekler şeklinde hükümete bildirdi. Hükümet, 20 Temmuz’da “yok olmaktansa, İstanbul ve Anadolu’da küçük fakat yine bir Devlet halinde bulunmak evladır” gerekçesi ile  anlaşmanın imzalanmasını tavsiye etti. Saray ve Sadrazam anlaşma taslağını imzalamaya karar vermişlerdi. Ama sorumluluğu paylaşmak için bir Saltanat Şurası topladılar. Devletin ileri gelenlerinin katıldığı bu toplantıda, Vahidettin anlaşmayı kabul edenlerin ayağa kalkmasını istemiş, topçu feriki Rıza Paşa hariç, diğerleri bu isteği yerine getirmişlerdi. Anlaşmayı imzalamak için Fransa’ya gönderilen Osmanlı delegeleri “Türkiye’nin millî varlığına derin bir darbe vuran” şartlardan bazılarının hafifletilmesini bir kere daha rica ettilerse de, bu istek kabul edilmedi. Osmanlı Delegeleri, 10 Ağustos 1920 Salı günü saat 16.00 da, Osmanlı İmparatorluğunun ölüm fermanı olan  Sèvres Anlaşmasını imza ettiler. Padişah ta “Sèvres’in Türkiye’nin ölüm fermanı olduğu”nun bilincindeydi. 21 Ağustos’ta İngiliz Yüksek komitesi ile olan görüşmesinde bu düşüncesini ifade ederken Kamalistleri “serüven peşinde koşan bir şebeke” olarak nitelendiriyor; İngiliz yardımına güvenilebilir ümidiyle anlaşmanın imzalanmasını istediğini ifade ediyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder