B. Cumhuriyet’in İlk Muhalefet Partisi:
Terakkiperver Cumhuriyet Partisi (TCF)
Musul meselesinin çıkmaza girdiği bir sırada, Birinci Ordu Müfettişi Kâzım Karabekir Paşa 26 Ekim 1924’de askerî görevinden istifâ etti. Ali Fuat Paşa’da 30 Ekim’de yasama görevine başlayacağı gerekçesiyle istifâ etti. Daha önce milletvekilliğinden istifâ eden Refet Paşa’da Rauf Bey’in ısrarıyla istifâsını geri almış bulunmaktaydı. 30 Ekim gecesi Gazi, Ankara’da bulunan Ali Fuat Paşa’yı akşam yemeğine çağırtmış, ama Fuat Paşa yemeğe gelmemişti339b. Bu durumda Gazi, Meclis içinde ve dışındaki muhalefet hareketi ile ayarlanmış geniş bir askerî komplo ile karşı karşıya imiş gibi, enerjik bir şekilde harekete geçti. Asker olan milletvekillerini, meclis görevinden istifâya davet etti. Kendisine telefonla bilgi verilen Fevzi (ÇAKMAK) Paşa isteği hemen yerine getirdi. Kolordu Komutanlarından dördü bu isteği olumlu karşıladılar ve milletvekilliğinden istifâlarını verdiler. 3. Ordu Müfettişi Cevat Paşa (ÇOBANLI) ile VII. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşa (EĞİLMEZ), durumun aydınlatılmasını istediler. Cafer Tayyar Paşa yasama görevini tercih etti.
Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Paşa’ya, askerî görevlerini yerlerine atanan şahıslara usulüne göre devir ve teslim ettikten sonra yasama görevlerine başlayabilecekleri bildirildi ve ancak bu işlemden sonra Meclis’e alındılar.
Gazi, eski arkadaşlarının evvela orduya gidip sonra Meclis’e dönmek istemelerini, orduyu kâfi derecede hazırladılar, şimdi siyasetle bunu değerlendirecekler şeklinde yorumladı. Musul’la ilgili tartışmaların yapıldığı bir sırada komutanların hareketlerini şiddetle eleştirdi.
Yapılan operasyondan, orduda kimin etken olduğu açık bir şekilde ortaya çıktı. Ordunun Gazi’ye bağlı olduğu anlaşıldı.
Bu vesile ile Gazi, komutanların hem askerî, hem de yasama görevini yapmaları yolunu kapattı. Orduyu siyasetin tamamen dışına çıkardı.
Bütün bu gelişmeler Gazi M. Kemal’e karşı, onun yakın arkadaşlarının oluşturduğu bir muhalefet partisinin kurulmasına yol açtı.
1 Kasım 1924’de Meclis açıldığında muhalifler işe hükümetle ilgili bir gensoru ile başladılar ve tartışmalar kısa bir sürede genelleştirildi. Özellikle mübadele ve iskân işleri uzun tartışmalara konu oldu. Hükümet (18’e karşı 146) güvenoyu almıştı. Tartışmalardaki şiddetli üslûp, kırgınlıkları daha da artırmıştı.
Güven oylamasından sonra bir kısım milletvekilleri Halk Partisinden istifâ ettiler.
Kırgın milletvekilleri bir araya gelerek 17 Kasım 1924’de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını (TCF) oluşturdular. 27 Kasım’da yapılan seçimde Kâzım Karabekir Parti Başkanlığına, Rauf (ORBAY) ve Dr. Adnan (ADIVAR) Beyler Başkan yardımcılıklarına, Ali Fuat (CEBESOY) Paşa da genel sekreterliğe seçildiler.
Partinin programı 58 maddeden oluşuyordu. Halk Partisinden önemli noktalarda ayrılıyordu: Cumhurbaşkanının partiler üstünde olması, tek dereceli ve dar bölgeli seçim, hâkim güvencesi, adem-i merkeziyetçi yönetim, yabancı sermayeden yararlanma ve basın serbestliği, belediye başkanlarının seçimle işbaşına gelmeleri gibi. Yeni parti “Şahsi idareye son vermek, millî egemenlik ilkelerine göre Meclis’te denetimi sağlamak, sosyal gelişmeyi amaç, liberalizmi bu yolda araç olarak kullanmak ve hissiyat-ı dinîyeye riayetkâr olmak” iddiasındaydı340a.
Yeni parti İstanbul basınının, bazı muhafazakâr ve İttihatçı çevrelerin ve özellikle her çeşit gayrı memnunların ümitle baktıkları bir kuruluş manzarası alma emareleri gösteriyordu. Sert tartışmalar bahis konusuydu. Gazi havayı yumuşatmak ve CHP grubunun eğilimini de dikkate alarak340b İsmet Paşa’ya göre yumuşak ve ılımlı bir kişiliği olan Ali Fethi (OKYAR) Bey’i Başbakanlığa getirdi (22 Kasım 1924).
Fethi Bey, liberal temayüllü, hürriyetlere azamî hürmetkâr ve her anlaşmazlığın görüşmeler ve karşılıklı fikirlerin serbestçe konuşulmasıyla sonuca ulaşacağına inanan bir şahsiyetti. Görevi kabul etmeden önce, Gazi ile görüşmüş, muhalif partinin felsefesinin halkça benimsenmesi halinde, iktidara gelmesine razı olunup olunmayacağını sormuş, onun “çok tabiî” cevabı üzerine görevi kabul etmişti341.
Gazi M. Kemal’in o günlerde TCF’nin kuruluşunu tabiî karşıladığı, Times’ın İstanbul muhabirinin yazılı sorularına 11 Aralık 1924’de verdiği cevaptan da anlaşılmaktadır. Muhabir sorularına Gazi’nin verdiği cevaplar özetle şöyledir: “Millî egemenliğe dayalı ve bilhassa Cumhuriyetle idare olunan memleketlerde siyasî partilerin varolması tabiîdir. Türkiye Cumhuriyetinde de birbirlerini denetleyen partiler oluşacağına şüphe yoktur. Bu tabiî vaziyet karşısında Gazi Paşa’nında vaziyeti tabiî olmaktan başka birşey olmayacaktır. Gazi CHP’nin Genel Başkanlığını halen muhafaza etmektedir. Yalnız Cumhurbaşkanı olduğundan beri, olduğu gibi, bu makamda kaldıkça, partinin başkanlığıyla fiilen meşgul olmayacaktır. Bu vazife vekâleten partinin diğer bir lideri tarafından yürütülecektir”. Muhabirin sorduğu TCF’nin programı, veto ve Meclis’in feshi, dinî serbestlik, millî egemenliğin muhafazası ve istibdat konularına verdiği cevap şöyledir: “TCF’nin programında, mevcut partinin ilkelerinden hariç, tartışılmaya değer esaslı bir fikir görülmüyor. Veto hakkı, fesih hakkı Anayasa’nın ilgili maddeleriyle tespit edilmiştir. Efkâr ve itikadat-ı dinîyeye hürmetkâr olmak, öteden beri tabiî ve umumi bir telâkkidir. Bunun aksini düşünmek için sebep yoktur. Millî egemenliğimiz asla tehlikede değildir. Bütün millet onun müdrik ve muhafızıdır. CHP ve onun bütün liderleri ve mensupları Türkiye’de her türlü keyfî idareyi kökünden yıkmak için ve memleket ve millete tam bir hürriyet kazandırmak için bugüne kadar milletle beraber hayatlarını ortaya koymaktan çekinmediklerine göre, bahis konusu keyfî idare herhalde mevcut değildir”342.
Fethi Bey kabinesi, hem muhalefet çevresinde, hem de basında iyi karşılandı. Siyasî havada bir yumuşama meydana geldi. Ancak ismine 10 Kasım 1924’den beri Cumhuriyet kelimesi ilâve etmiş olan Cumhuriyet Halk Partisinde radikaller ve ılımlılar olmak üzere, başlıca iki hizip ortaya çıkmıştı. Radikaller yahut halk deyimiyle “şahinler” inkılâp hızının kesilmeden devam etmesini istemekteydiler. Bu grubun sözcüsü durumunda olan İçişleri Bakanı Recep (PEKER) Bey, İstanbul Belediye Başkanı’nın seçimle gelmesine karşı olduğundan istifâ etmiş ve CHP Genel Sekreterliğine getirilmişti.
Büyük Taarruzda I. Orduya kumanda eden, muhafazakâr Nurettin Paşa’nın birbiri ardına Bursa’dan milletvekili seçilmesi, Deli Halit Paşa’nın Meclis koridorlarında vurulması, Meclis’de havayı gerginleştirmişti.
Bu olayların ardından ortaya çıkan Şeyh Sait İsyanı, ülkenin gündemini değiştirdiği gibi Gazi’nin inkılâplarla ilgili stratejisi ve muhalefete karşı tutumu bakımından da ciddî bir dönüm noktası oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder