IV. Yunan İleri Harekâtı ve Mustafa Kemal’in Düzenli Orduya
Geçiş Kararı
A. Yunan İleri Harekâtı
Yunan kuvvetleri İzmir ve yakın çevresinin işgalinden sonra, Venizelos’un emriyle, Manisa, Aydın ve Ayvalık sancaklarını işgal maksadıyla harekete geçmişlerdi. Venizelos İtalyanlarla tartışma çıkmaması için, Denizli Sancağının şimdilik işgal mıntıkası dışında kalmasını istemişti.
Gediz Vadisi boyunca ilerleyen bir Yunan kolu Manisa ve Turgutlu’yu, Küçük Menderes Vadisi’ni hedef alan diğer bir kol, Torbalı, Bayındır ve Ödemiş’i, üçüncü bir kol, Büyük Menderes Vadisi istikametinde hareketle Aydın’ı işgal etti. Venizelos, Büyük Menderes Vadisi’ne 300,000 Rum göçmeni yerleştirmek niyetindeydi225.
Ayvalık sancağını işgal için de 29 Mayıs’ta Ayvalık kıyılarına çıkarma yapıldı. Daha önce belirtildiği gibi, Alay Komutanı Yarbay Ali (ÇETİNKAYA) Bey, Yunanlıları ateşle karşıladı. Yunanlılar kasabayı işgal ettilerse de, daha fazla ilerleme imkânı bulamadılar.
Haksız işgalin şoku altında kalan Türkler ilk günlerin şaşkınlığını attıktan sonra toparlandılar. Bu toparlanmada 20 Mayıs 1919’da 17. Kolordu Komutan Vekilliğine atanan Albay Bekir Sami (GÜNSAV) ile 61. Tümene Komutan olarak atanan Köprülülü Kâzım (ÖZALP) ve 57. Tümen Komutanı Albay Şefik (AKER) Beyin hizmetlerini hatırlamak gerekir226.
Bekir Sami (GÜNSAV), 21 Mayıs ile 21 Haziran tarihleri arasında bir ay süreyle Batı Anadolu’da askerî başvuru makamı olarak Millî direnme ve toparlanmayı organize etmişti. Albay Köprülülü Kâzım (ÖZALP) Balıkesir, Bergama mıntıkasında, Albay Şefik (AKER)’de Denizli çevresinde faaliyet göstermiş, Demirci Mehmet Efe ile Yörük Ali Efe’nin millî harekete katılmalarını sağlamıştır. Bu üç albayın teşvik ve desteği ile Batı Anadolu Kuvayı Millîyesi oluşmuştur. Askeri birliklerin de desteği ile Yunan ilerlemesi frenlenmiştir.
Böylece oluşan cephede, Denizli çevresinde Demirci Mehmet Efe, Salihli mıntıkasında Çerkez Ethem, Soma ve Bergama mıntıkasında Albay Kâzım Bey’e bağlı millî kuvvetler, Ayvalık mıntıkasında da Yarbay Ali Bey’e bağlı birlikler savunmayı üstlenmişlerdir.
Şikâyetler üzerine, (Uluslararası Tahkik Komisyonu Amiral Bristol heyeti ) Yunan ilerlemesi Milne hattı ile sınırlanmıştı (7 Ekim 1919). Bu hat Kuşadası-Aydın-Ödemiş-Kasaba-Manisa-Bergama-Ayvalık çevresini içine almaktaydı. Türkler bu hattı tanımadılar. Bununla beraber Haziran 1920’ye kadar bu hatta önemli bir hareket olmadı. Ancak Mustafa Kemal 31 Aralık 1919’da Batı Cephesindeki komutanlara, Yunanlıların İzmir’i resmen ilhaka hazırlandıklarının anlaşıldığını, böyle bir durumda kolorduların derhal Kuvayı Millîye vaziyetine girmeleri talimatını vermişti227.
Sèvres Antlaşmasının hazırlanması, iç ayaklanmaların ümit edilen sonucu vermemesi, İzmit Yarımadasının milî kuvvetlerin tehdidi altına girmesi üzerine, barış şartlarının Türklere silâh zoru ile kabul ettirmek maksadıyla, Yunanistan’a saldırı müsaadesi verildi. Yunanlılar altı tümenlik bir güçle saldırıya geçtiler. Kadro halindeki zayıf Türk birlikleri, çok üstün düşman kuvvetleri karşısında bir varlık gösteremediler. Salihli, Alaşehir, Kula, Nazilli, Eşme, Buldan işgal edildi. Yunan kuvvetleri Uşak batısına kadar geldiler. Diğer bir kol, Savaştepe Balıkesir ve Bursa’yı işgal etti. 20 Temmuz’da Doğu Trakya’ya çıkarılan Yunan kuvvetleri, Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli’ni ele geçirdiler.
Böylece Doğu Trakya kolay bir şekilde düşman istilâsına uğradı. Bursa-Uşak hattına kadar olan yaklaşık elli dört bin kilometre karelik bir alan Yunanlıların eline geçti.
Önemli toprak parçalarının düşman eline geçmesi ve özellikle Bursa’nın düşmesi, TBMM’de sert tepkilere yol açtı. Meclis kürsüsüne siyah bir örtü çekildi. Genel Kurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı kıyasıya eleştirildi. Meclis Başkanı Mustafa Kemal eleştirileri bizzat karşıladı. Çok üstün düşman kuvvetleri karşısında askerliğin gereklerinin yerine getirildiğini, her şeyin bitmediğini açıkladı. Ayrıca bu günlerde millete hitaben bir beyanname yayınlanarak “düşman istilâsı ne kadar genişlerse, çöküşünün de o kadar çabuk olacağı” yaşamak isteyen milletimizin bağımsızlıktan başka bir isteği olmadığı belirtilerek, halk istilâcı güçlere karşı sonuna kadar mücadeleye davet edildi228.
Yunan saldırısı amacına ulaşmış gibiydi. Panik içinde bulunan Damat Ferit Hükümeti, meş’um Sèvres Antlaşmasını, 10 Ağustos 1920’de imzalamıştı. Ama anayasaya göre anlaşmayı Meclis’in onaylaması gerekiyordu. Halbuki Meb’usan Meclisi 11 Nisan 1920’de resmen dağıtılmıştı. Bu durumda anlaşmanın onaylanması mümkün değildi. Aslında Sèvres’in İstanbul Hükümetince kabul edilmesi pratikte bir anlam ifade etmemekteydi. Çünkü bu hükümetin hükmü, ancak İstanbul il sınırları içinde geçerliydi.
B. Düzenli Orduya Geçiş Kararı
Yunan saldırısı sonunda geniş bir memleket parçasının elden çıkması, zaman zaman patlak veren iç ayaklanmalar karşısında düzenli birliklerin başarısız kalması, ordu ile ilgili tartışmalara yol açmıştır. Yunan saldırısı esnasında, Batı Cephesi Komutanlığı kurulmuş, başına da o güne kadar Millî Mücadele’ye büyük hizmetleri geçmiş olan Ali Fuat Paşa getirilmişti. Ali Fuat Paşa, cephedeki birliklerin moralini yükseltmek maksadıyla, Gediz’de izole bir vaziyette olan bir Yunan tümenine, Genel Kurmay’ın karşı görüşüne rağmen, 24 Ekim 1920’de bir saldırı düzenledi. Fakat saldırıya katılan birlikler arasındaki koordinasyon eksikliğinden arzu edilen sonuca ulaşılamadı. Özellikle Çerkez Ethem’in kuvvetlerinin hareketsiz kalmaları başarıyı engellemişti229. Olay, mücadelenin Kuva-yı Milliye ile gerilla yöntemiyle mi, yoksa düzenli ordu birlikleri ile mi yapılmalı tartışmasına dönüşmüştü. İç isyanlarda büyük başarılar kazanan Ethem ve kardeşleri, düzenli ordunun işe yaramadığı, sonucun ancak milis kuvvetleri ile alınabileceği tezini durmaksızın her tarafta söylemekte, örnek olarak da iç ayaklanmaları ve Gediz taarruzunu göstermekteydiler.
Halbuki Mustafa Kemal, gerilla savaşını, millî ordunun oluşmasına kadar, zaman kazandıran bir önlem olarak algılamaktaydı. Düşmanlar ülkeyi düzenli kuvvetlerle işgal ettiklerine göre, kesin sonuç ancak aynı nitelikteki kuvvetlerle alınabilirdi. Türkiye’yi sömürgeleştirmek isteyen düşmanların elindeki kuvvetler şunlardı: Doğu’da Ermeni Ordusu, Batıda Yunan Ordusu, İstanbul, Adana, Maraş, Urfa’da toplanmış olan İngiliz ve Fransız kuvvetleri. Bunlardan Ermenilerin karşısında oldukça dolgun tümenleriyle XV. Kolordu vardır. Ermeni tümenleri zayıf ve Kafkasya’daki Müslümanların baskısı altında ve bolşevik dalgasına açık durumdalar. İngiliz ve Fransız kuvvetlerine gelince, bunlardan Fransızlar, Araplarla Suriye’de mücadele halinde olduklarından Ankara ile anlaşma hesapları içindeydiler. İngiliz Kuvvetleri ise yetersiz durumdadır. Esasen İngiliz ve Fransız halkından kendilerini ilgilendirmeyen bir konuda “kan istemek” kolay değildi230. Buna göre, alınacak kesin sonuç, ancak Yunan Ordusunu Anadolu’dan atmakla mümkün olacaktır. Dolayısıyla düzenli orduya geçmek kaçınılmazdır. Bu fikri benimseyenlerin başında Mustafa Kemal’le Genel Kurmay Başkanı İsmet Bey vardır.
Gediz taarruzundan sonra Ali Fuat Paşa’nın cephedeki nüfuzu sarsılmış görüldüğünden, kendisi yeni kurulan Moskova Büyükelçiliğine atanmış, cephe iki ayrılmıştır. Albay İsmet Bey, Genel Kurmay Başkanlığı üzerinde kalmak üzere, Batı Cephesi Komutanlığına Albay Refet Bey de Dahiliye Bakanlığını muhafaza ederek Güney Cephesi Komutanlığına getirilmişlerdir. Mustafa Kemal’in cephe komutanlarına verdiği kesin direktif “süratle muntazam ordu ve büyük süvari kütlesi” oluşturmaktır. Çünkü zaferi kazanmanın yolu düzenli ordudan geçmektedir.
Batı Cephesi Komutanlığına 8 Kasım’da atanan Albay İsmet Bey, 10 Kasım’da “nizamsız teşkilât fikrini ve siyasetini yıkmak” görevi ile işe başlar.231 Emrindeki komutanlara verdiği direktif özetle şudur: “Artık millî hükümet teşekkül etmiş olduğuna göre, sevk ve idare değişmiştir. Bundan böyle birliklerin her türlü ihtiyacı para, iaşe, asker ve teçhizat ihtiyacı Cephe Komutanı tarafından karşılanacaktır. Hiç kimseden para alınmayacak, hiçbir vatandaşa eza edilmeyecek, şikâyetler devletin resmî mercilerinde sonuçlandırılacaktır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder