Lozanda İkinci Dönem

B. Lausanne’da İkinci Dönem: 23 Nisan 1923-24 Temmuz 1923
Bakanlar Kurulu 7 Mart 1923’de Türk barış tasarısını oluşturdu. Tasarıya hakim olan zihniyet, arazi meselelerinde Misak-ı Millî’ye ters düşmeyecek bir hal şekli bularak Müttefikleri tatmin etmek, buna karşılık, malî iktisadî ve idari konularda tam bağımsızlık elde etmektir.
Türk tasarısı Müttefiklere 9 Mart 1923’de verilerek konferansın iki haftaya kadar ya bir Avrupa şehrinde veya İstanbul’da yeniden başlaması istendi. Tasarıda Lausanne’daki Müttefik tasarısının 156 maddesinden 90’ı aynen kabul ediliyordu. Arazi konusunda Trakya, sınırının Meriç talweginden geçmesi, Meis ve Merkep adalarının Türkiye’ye bırakılması, Yunanistan’ın savaş tazminatı ödemesi yer alıyor, iktisadî maddelerle, adlî deklarasyonun anlaşmadan çıkarılması teklif ediliyordu.
Müttefikler Türk projesindeki hususları görüşmek üzere 23 Nisan 1923’te Lausanne’da görüşmelere devam edilmesini teklif ettiler. Esasen barış yapmadan dönen delegeler, kamuoylarında hoş karşılanmadığı için konferansın kesilmeyip tehir edildiği çok önceden ilân edilmişti.
Masada İsmet Paşa’nın gücünü arttırmak için ordu güçlendirilmiş, kapitülâsyonlar konusunda daha önce başlayan uygulamaya ödün verilmeden devam edilmekteydi. Lausanne’da anlaşmaya varılması halinde Meclis’in ödün vermeye elverişli olmayan havası dikkate alınarak seçimin yenilenmesi kararı da alınmıştır (1 Nisan 1923).
İkinci dönem Lausanne Barış görüşmeleri, 23 Nisan 1923’de başladı. Bu dönemde, İngiltere aradan çekilmiş gibidir. Mağrur ve hırçın Lord Curzon’un yerini, İngiltere’nin İstanbul Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold almıştır. Buna karşılık Fransa’nın tutumu sertleşmiştir. Dönemin tartışma konuları Yunan tazminatı, Meis adası, Kapitülâsyonlarını ilgası, malî, iktisadî meseleler ve adliye ile ilgilidir.
Önce Trakya sınırı işi konuşuldu. Sınırın Meriç talveginden geçmesi, Tavşan adalarının Türkiye’ye bırakılması; Adakale ve Meis’den vazgeçilmesi kabul edildi.
Yunan tazminatı konusunda, Venizelos Türkiye tazminatta ısrar ederse, konferansı terk etmek talimatı aldığını söylüyordu. Yunanlılar Batı Trakya’da askerî yığınak yapmaya girişiyorlardı. İngilizler Yunan idarecilerini “çılgınca bir maceraya girmemeleri için” uyarıyorlardı. Çözüm formülünü Venizelos buldu. Yunanistan’ın savaş tazminatına karşılık Karaağaç’ın Türkiye’ye bırakılmasını önerdi. İsmet Paşa sorumluluğu üzerine alarak bunu kabul etti. Olay İsmet Paşa ile Başbakan Rauf Bey arasında anlaşmazlığa yol açtı. Durum ancak Mustafa Kemal’in araya girmesi ile düzeltildi.
Konferansın uzama sebeplerinden birisi de kapitülâsyonlar meselesiydi. Türk heyeti “Montagna formülü” üzerinde direnmek, aksi takdirde konferansı terk etmek talimatı almıştı. Türkiye’nin kararlı tutumu karşısında Müttefikler, birkaç yabancı hakimin beş yıl süre ile danışman olarak istihdam edilmesi şartıyla kapitülâsyonların kaldırılmasını kabul ettiler.
Konferansın sonuna kadar sürüklenen diğer bir mesele, Osmanlı borçları meselesiydi. Bilhassa borç faizlerinin hangi cins para ile ödeneceği tartışması sürüp gidiyordu. Türkler frank, Fransızlar altın olarak ödenmesini  ileri sürmekteydiler. Londra’nın baskısı ile bu konuda Fransız direnişi yumuşatıldı.
Sürüncemede olan meselelerden birisi de Türk topraklarının boşaltılmasıydı. İstanbul ve tarafsız bölge denilen Boğazlar mıntıkasında işgal kuvvetleri vardı. Müttefikler, Türkiye üzerinde baskı aracı olarak kullanmak maksadıyla, Türk topraklarının boşaltılmasını mümkün olabildiğince geriye atmak istiyorlardı. Fakat askıdaki bütün pürüzler ortadan kaldırılınca, barışın imzalanmasından sonra Türk topraklarını boşaltmayı kabul ettiler.
Böylece 17 Temmuz 1923’de yapılan son toplantıda askıda kalan konular çözüme bağlanmış oluyordu. Bunun üzerine, İsmet Paşa anlaşmayı imza için Ankara’dan yetki istedi. Beklediği cevap gecikince, Mustafa Kemal’e başvurdu. Onun olumlu cevabı üzerine anlaşmayı 24 Temmuz 1923’te imza etti312a.
Mustafa Kemal silâh arkadaşının bu seferki hizmetini “tarihi bir başarıyla taçlandırma” olarak tanımladı onu ve mesai arkadaşlarını kutladı.
1914 yılından beri devam eden savaşa son veren Lousanne Antlaşması 143 maddelik esas antlaşma ile 18 ek belgeden oluşmaktadır. Anlaşmanın ilk 22 maddesi sınırları saptamaktadır. Trakya sınırı Karaağaç istasyonunu Türkiye’de kalmak üzere Meriç Talweki olarak kabul edilmiştir. Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan adaları dışında kalan adalar Yunanistan’a bırakılıyordu. Ancak bunlardan Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Limni adalarında bir deniz gücü ve istihkâm yapılmayacaktı. Bu adalardaki asker, yöreden silâh altına alınıp eğitilecek askerle sınırlı  olacaktı. İtalya’nın 1911-1912’de işgal ettiği ve Ouchy Anlaşması ile geri vermeleri gereken Rodos, Onikiada ile Meis adaları onlara bırakılıyordu. Suriye sınırı Ankara Anlaşması ile kabul edildiği gibi kalıyordu. Irak sınırı ise dokuz ay içinde barış yoluyla çizilecek, bu mümkün olmazsa, konu Milletler Cemiyeti’ne götürülecek, her iki tarafta alınacak kararı beklerken her hangi bir askerî harekette bulunmayacaktı.
Azınlıkların himayesi konusunda, Türkiye halkı din, itikat ve mezhep farkı olmadan eşit muamele görecek gayri Müslimler hayır kurumları ve okullar yapabilecekler Müslümanların yararlandıkları her türlü medenî ve siyasî haklardan yaralanacaklardır.
Malî hükümlerde, Osmanlı borçlarının Balkan Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nden arazi alan devletlerle, Asya’dan ayrılanlar arasında nasıl taksim edileceği açıklanmaktadır.
İktisadî hükümlerde, Türkiye’de yabancılara ait emlâk ile Türkiye dışında Türklere ait emlâkin sahiplerine iadesi ve bununla ilgili teferruat, ortak hakem mahkemelerinin oluşması ile ilgili hususlar  açıklanmaktadır.
Boğazlarla ilgili olarak yapılan sözleşmede, Boğazların statüsü saptanmıştır. Buna gere Boğazlar ticaret gemilerine açıktır. Savaş halinde Türkiye tarafsız ise bu serbestlik devam edecektir. Türkiye savaşta taraf ise, geçişleri kontrol ile hasımlarına yasaklayabilecektir. Boğazlardan geçen harp gemilerinin tonajı, Karadeniz’deki en kuvvetli donanmadan daha fazla olmayacaktır. Savaş halinde Türkiye tarafsız ise, gece ve gündüz geçme serbestliği vardır. Taraf ise, ancak tarafsız harp gemileri geçebilecektir. Çanakkale ve İstanbul boğazlarının iki yakasında 15-20 km lik belirli alanlar askerden arındırılacaktır. Marmara, Gökçeada, Bozcaada, Semadirek, Limni adaları askersiz olacak. İstanbul’da 12 000 asker ve deniz üssü bulunabilecektir. Boğazlardan geçiş, Türkiye’nin  başkanı olduğu İngiliz, Fransız, İtalyan, Japon, Yunan, Bulgar, Sırp, Rumen ve Rus delegelerinden oluşan bir komisyon tarafından yürütülecektir.
Trakya sınırı ile ilgili sözleşmede, Türk, Yunan, Bulgar sınırları, her iki taraftan yaklaşık 30 km derinliğinde askerden arındırılmaktadır.
Adliye ile ilgili görüşmelerde, Türkiye’nin 5 yıl için danışman statüsünde yardımcı hakimlerin hizmetini alması öngörülmektedir.
Karaağaç ile ilgili sözleşmede, anlaşmanın tasdik edilmesi şartıyla en geç 23 Eylül 1923’te Türkiye’ye teslim edilmesi kararlaştırılmıştır.
Türk ve Rum ahalinin mübadeleleri ile ilgili sözleşmede, Batı Trakya Türkleri ve İstanbul Rumları hariç olmak üzere, Türk ve Rum nüfusun mübadeleleri ile ilgili ayrıntılar belirtilmektedir.
Barış konferansı boyunca Türk tarafının hassasiyetle üzerinde durduğu müttefik güçlerin işgali altında bulunan Türk topraklarının boşaltılmasına dair olan sözleşmede, anlaşmanın Türkiye tarafından tasdik edilmesinden itibaren 6 haftalık bir süre içinde müttefiklerin, Türk topraklarını boşaltmaları, Mondros ateşkesi gereğince Müttefiklerin el koydukları harp gemileri ve malzemelerini bulundukları yerlerde Türkiye’ye teslim etmeleri hükme bağlanmaktadır.
Mustafa Kemal Lausanne Anlaşmasının bir an önce tasdik edilmesini istiyordu. Böylece işgal kuvvetlerinin bir an önce İstanbul ve Boğazlardan ayrılmasını sağlayacaktı. Antlaşma Meclise geldiğinde heyecanlı konuşmalara vesile oldu. Gerçi Millî Mücadeleyi şerefle başarı ile destekleyen Gazi Meclis dağılmış-, yapılan seçimlerde II. Grup tasfiye edilmişti. Fakat Meclis de özellikle Batı Trakya, İskenderun, Antakya, Musul konularında Misak-ı Millî’den ödün verildiği öne sürülmüş Boğazlarda tarafsız mıntıka oluşturulması, Yunan tazminatı, Osmanlı borçları konuları eleştirilmiştir. Antlaşmayı beğenenler eşitlik esasında yapılmasını alkışlamışlardır. İsmet Paşa savunmasında “antlaşmanın mütecanis, yeknesak bir vatan yarattığını bu vatanın iç idaresi bakımından ayrıcalıklardan mükellefiyetlerden kurtulmuş, hür bir vatan” olduğuna dikkati çekti. Neticede Meclis, 14’e karşı 213 oyla anlaşmayı onayladı (23 Ağustos 1923). Anlaşmanın onaylanmasının ardından 15 Eylül’de Karaağaç, 21 ve 22 Eylül’de Bozcaada ve İmroz (Gökçeada) Yunanlılardan teslim alındı. Müttefikler 2 Ekimde Türk sancağını selâmlayarak İstanbul’u terk ettiler. Türk birlikleri 6 Ekim’de İstanbul’a girdiler. İşgalciler “geldikleri gibi gitmişlerdi.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder