Lozan Konferansı

II. Beş yüz Yıllık Bir Hesabın Görülmesi: Lausanne Konferansı
    A. Birinci Dönem Lausanne tartışmaları:
        20 Kasım 1922-4 Şubat 1923
Gazi Mustafa Kemal Saltanatı kaldırmakla ülkede yönetim birliğini sağlamıştı. Mudanya Ateşkesi ve Lloyd Georg’un düşmesi ile gerçekçi bir barışın yolu açılmıştı.
Barış Konferansına baş delege olarak Mustafa Kemal’in tercihine uygun olarak Meclis tarafından İsmet Paşa seçilmişti. İkinci delege olarak Hasan (SAKA), üçüncü delege olarak da Rıza Nur uygun bulunmuştu.
Türk delegasyonuna verilen talimat şöyledir. “Doğu Trakya sınırı 1913 sınırı olmalıdır. Batı Trakya’da halk oylamasına başvurulmalıdır. Anadolu’ya yakın Ege adaları Türkiye’ye verilmelidir. Boğazlar ve Gelibolu da yabancı askerlerin varlığı  kabul edilmemelidir. Güneyde Suriye sınırı daha güneye alınmalı, Irak sınır ise, Kerkük, Musul ve Süleymaniye’yi Türkiye’ye bırakacak şekilde çizilmelidir. Kapitülâsyonlar ve Türk topraklarında bir Ermeni yurdu kurulması teklifleri reddedilmelidir. Bu konuda ısrarlar olursu tartışmalar kesilmelidir. Azınlıklar meselesi mübadele ile çözülmelidir. Osmanlı borçları, Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan ülkeler arasında hakça bölünmelidir. Osmanlı hissesi Yunanistan’dan alınacak tazminata karşılık tutulmalı, bu mümkün olmazsa, borcun 20 yıl süre içinde ödenmesi sağlanmalıdır. Duyun-u Umumiye idaresi kaldırılmalıdır. Ayrılacak ülkeler için  Misak-ı Millî’nin  ilgili maddesi geçerli olacaktır”. Özetle Türk tarafının amacı 1920’den beri dünyaya ilân edilmiş olan Misak-ı Millî sınırları içinde tam bağımsız bir yeni Türk Devleti yaratmaktır309.
Karşı tarafta İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon müttefikler arasındaki dayanışmayı  devam ettirmek ve bu suretle Türkiye’ye istediği şartları kabul ettirmeyi plânlamaktadır. Mağrur İngiliz Lordu, Türkiye’ye Birinci Dünya Savaşından yenilgi ile çıkmış devlet işlemi yapmak istemektedir. Onun barış konferansındaki hedefleri özetle şunlardır: “Doğu Trakya sınırı, 1915 sınırı olarak  kalmalıdır310 Boğazlar seyrüsefere açık ve askerden arınmış olmalıdır. Kapitülâsyonlar ufak tefek bazı değişiklerle yürürlükte kalmalıdır.  Ege adaları  Müttefiklere bırakılmalı ve onlar bunları dilediklerince elden çıkarmalıdır. Suriye ve Irak sınırları aynı kalmalıdır. Türkiye’den savaş tazminatı alınmalıdır. Türklerin Yunanistan’dan istedikleri savaş tazminatı verilmemelidir. Türkiye’deki azınlık hakları güvence altına alınmalıdır. Türk askerî gücü sınırlandırılmalıdır. Mali hükümler Müttefiklerce kararlaştırılmalıdır. Türkiye savaştan önce Müttefiklere tanınmış olan ayrıcalıkları tanımalı, ateşkesten bu yana hükümsüz ilân ettiği sözleşmelerin halen yürürlükte olduğunu kabul etmelidir”. Fransa ve İtalya da bu tasarıyı ufak tefek kayıtlarla benimsiyorlardı. Böylece üç devlet 18 Kasım 1922’de genel bir görüş birliğini sağlamış oluyorlardı.
Konferans 20 Kasım 1922’de İsviçre’nin Lausanne şehrinde toplandı. Bir tarafta Türkiye vardı. Karşı tarafta Yunanistan, İngiltere, Fransa İtalya, Japonya ve Sırp-Hırvat-Sloven (Yugoslavya ) Devleti vardı.
Türk delegasyonu, görüşmelerin başından beri dezavantajlı durumdadır. Diplomatik deneyimleri pek az, haber kaynakları çok sınırlı, yabancı dil bilgileri de sınırlıdır. Üstelik Lozan-Ankara haberleşmesi de Entellijans Servis’in denetimi altındadır. Müttefik kuvvetlerin Boğazlardaki varlığı ağırlığını hissettirmektedir. Yoğun bir Ermeni, Rum propagandası Avrupa ve özellikle İsviçre  basınını etkisi altına alma gayreti içindedir. Müttefikler aralarında görüş birliğini sağlamışlardır. Siyasî konularda İngiltere’nin, malî konularda Fransa’nın, hukukî konularda İtalya’nın tartışmaları yönetmesi kabul edilmiştir. Ayrıca Balkan devletleri de büyüklerin arkasında destekleyici bir blok oluşturmuşlardı311.
Nitekim 22 Kasım’da arazi meseleleri 1 numaralı siyasî komisyonda tartışılırken  bu durum bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. Toplantıda İsmet Paşa, Trakya’da 29 Nisan 1913 tarihli İstanbul Antlaşması hudutlarının sınır olmasını ve Batı Trakya’da da halkoyu düzenlenmesini istediğinde, Müttefikler tehdit edici bir tavırla karşı çıktılar. Türkiye’nin Meriç ötesine geçmesinin Balkan’larda büyük tedirginlik yaratacağı anlaşılıyordu. Adalar işi görüşülürken İsmet Paşa, Türkiye’nin güvenliği bakımından yakın ve küçük adaların ülkesine bırakılmasını, diğerlerinin askerlikten arınmış olarak tarafsız veya bağımsız hale konulmasını talep etti. Müttefikler karşı çıktılar. Mesele alt komisyona havale edildi. Sonuç olarak Gökçeada ve Bozcaada’nın Türkiye’de kalması, merkez adalarının askerlikten arındırılması ve kendilerine yöresel bir idare verilmesi benimsendi. Bundan sonra Konferansın işleme şeklinde değişiklik oldu. Meseleler önce kuliste olgunlaştırılıp sonra resmi toplantılara getirildi.
İngiltere ve Türkiye’nin büyük önem verdikleri Musul Meselesi kuliste çözümlenemedi. Resmî toplantıda Türk delegesi, etnik, coğrafi, tarihi ve siyasî gerekçelere dayanarak Musul bölgesinin geri verilmesini, bunun için de halk oylamasına başvurulmasını istedi. Curzon ise, halkoylamasını kabul etmedi. Hakeme başvurulmasını, bu kabul edilmezse Milletler Cemiyeti’nin müdahalesini isteyeceğini belirtti ve müttefiklerince desteklendi.
Konferansın kaderi İngiltere’nin tutumuna bağlıydı. İngiltere’nin en fazla önem verdiği meselelerden biri de Boğazların statüsü ile ilgiliydi. Haliyle Rusya da Boğazlarla birinci derecede ilgiliydi. Dolayısıyla konu görüşülürken Konferansa davet edilmişti. Rusya, Boğazların ticarî ulaşıma açık, savaş gemilerine ve uçaklara her zaman kapalı tutulmasını, İstanbul ve Boğazların güvenliğinin Türkiye tarafından sağlanmasını savunuyordu. Rusya ihtilâl ve dış tehditler karşısında olduğundan, güvenliği açısından Boğazların berkitilerek kendisi ile kapitalist dünya arasında bir duvar teşkil etmesini, o günkü çıkarlarına uygun görüyordu.
Curzon bu teklifi, “Karadeniz’i Türkiye’nin sadık bekçiliği altında bir Rus gölü haline koymak” diye nitelendirerek reddetti. Karşı teklif olarak, Boğazların gerek savaş ve gerekse barışta deniz ulaşımına açık tutulmasını; Boğazlar ile Asya ve Avrupa’daki bazı yakın bölgelerin etkili  bir şekilde silahtan arındırılmasını bunun denetimi için Türkiye’nin  başkanlığında devamlı görev yapacak uluslararası bir komisyon kurulmasını önerdi. Teklif Fransız ve İtalyan delegeleri tarafından desteklendi.
İsmet Paşa Konferansın kaderinin İngiltere’ye bağlı olduğunu ve İngiltere içinde en önemli konunun Boğazların statüsü olduğuna inanıyordu. Sovyet delegesi ile yaptığı görüşmede, Boğazlar dolayısıyla çıkacak bir çatışmada Sovyetlerden yardım alamayacağını da öğrenmişti. Bu itibarla Boğazlar konusunda son derece temkinli davrandı. İsmet Paşa, Boğazlara hâkim  Türkiye’nin barış için bir güvence oluşturacağını; Boğazlardan geçişin ticaret gemilerine serbest olmasını, ama savaş gemilerinin tonajlarının sınırlandırılmasını; İstanbul’un güvenliğinin mutlaka sağlanmasını istedi. Bu konuda pürüzlü noktalar olmakla beraber bir anlaşma zemini bulunabileceği anlaşıldı.
Siyasî komisyonda pürüzlü konulardan birisi de azınlıklar meselesiydi. Tam bağımsızlığını elde etmeye kararlı olan yeni Türkiye Devleti, büyük devletlerin yüzyıllardan beri azınlıklar bahanesiyle iç işlerine karışmalarını ve azınlıkları kendi çıkarları için bir tahrik unsuru olarak kullanmalarını kesinlikle engellemek kararındaydı. Türkler azınlık meselesinin kesin bir çözüme bağlanması için, azınlıkların mübadele edilmelerini, kalacaklara medeni ülkelerde tanınan ölçülerde azınlık hakları tanınmasını; azınlıkların dışarıdan tahrik edilmesine artık son verilmesini istiyorlardı. İngiltere Konferans kesilecekse, bu vesileyle kesilmesini kamuoyunu etkilemek ve propaganda açısından yararlı görüyor ve konuyu istismar etmek istiyordu. Curzon azınlıklar için af ilân edilmesini; azınlıkların askerlikten muaf tutulmalarını, bunlara verilecek güvenceyi gözetmek için İstanbul’da Milletler Cemiyet’ine bağlı bir Azınlıklar Komiserliği  kurulmasını; Ermenilere de Anadolu toprakları üzerinde bir yurt verilmesini istiyordu. Sıcak geçen tartışmalardan sonra konu alt komisyona havale ediliyordu. Oradaki tartışmalar sonucunda  Türk görüşüne uygun bir çözüme yöneliyordu,
Sonuç olarak, siyasî komisyonda görüşülen meselelerden Musul ve Trakya’da Karaağaç meselesi hariç, diğerlerine de ortak bir anlaşma ortamı hazırlanmış oluyordu.
Bu gelişmelere karşılık malî ve hukukî meseleler komisyonlarında  çetin tartışmalar vardı. Yeni Türkiye, tüm bağımsızlığını engelleyen zincirleri kırmak istiyordu. Bunu sağlamak için, ekonomik bağımsızlığını köstekleyen bütün sınırlamaların kaldırılmasını; Osmanlı borçlarının İmparatorluktan ayrılan bütün ülkeler arasında âdil bir şekilde paylaştırılmasını; Türkiye’den savaş tazminatı ve işgal masrafı istenmemesini; Yunanistan’ın Anadolu’daki yaptığı vahşi tahribatı ödemesini talep ediyordu. Bu konular uzun tartışmalara yol açtı. Çözüm bulunamayınca, Türk delegesi iktisadi ve mali meselelerin barıştan sonraya ertelenmesini teklif etti. Teklif kabul edilmedi. Malî komisyonun belli başlı meseleleri böylece ortada kalıyordu.
Hukukî meselelerin görüşüldüğü üçüncü komisyonun en pürüzlü işi kapitülâsyonların ne olacağı konusuydu. Bu konuda Türk heyetine verilen talimat kesindi. Kapitülâsyonlar kayıtsız şartsız kaldırılacaktı.  Israr edilirse, müzakereler kesilecekti. Görüşmelerde Müttefikler kapitülâsyonlar yerine ikame edilecek başka bir sistemin geliştirilmesinde ısrar ettiler. İsmet Paşa, kapitülâsyonların hür ve bağımsız yaşamak isteyen bir milletin hukuku ile bağdaşamayacağını; dolayısıyla Türkiye’nin ne kapitülâsyonları, ne de onun yerini tutacak bir sistemi asla kabul etmeyeceğini kesin bir dille ifade etti. Müttefiklerin bu konudaki ısrarları anlaşma yollarını kapatıyordu.
1923 Ocak sonuna gelindiğinde, Musul, adlî kapitülâsyonlar, Trakya sınırı, tazminat ve tamirat konuları askıda kalmıştı. Üç müttefik devlet temsilcileri kendi aralarında hazırlamış oldukları anlaşma metinlerini 31 Ocak’ta Türk delegasyonuna vererek bunun tümüyle kabul veya reddedilmesini istediler. Müttefikler anlaşma olmayan konuların hepsini kendi arzularına göre düzenleyerek anlaşma tasarısına koymuşlardı. Bu tasarıya karşılık Türk heyeti üzerinde anlaşılan konuları kapsayan bir tasarı sundu. Anlaşılamayan konularını savaştan sonraya bırakılmasını teklif etti. Müttefikler kendi tasarılarında ısrar ettiler. Lord Curzon 4 Şubatta Lozan’ı terk etti. Barış isteyen Türk heyeti herkesten önce Lousanne’a gelmişti ve herkesten sonra orayı terk ediyordu.
Mustafa Kemal, konferansın tartışmalarını günü gününe takip etmiş, zaman zaman İsmet Paşa’yı yüreklendirici mesajlar göndermişti. İsmet Paşa’nın yurda dönüşünde, 18 Şubat 1923’te onunla Eskişehir’de buluştu. Gazi’nin amacı barış konusunda İsmet Paşa’nın vardığı sonucu öğrenmek ve ona göre Meclis içi ve Meclis dışı ilişkileri yönlendirmekti. İsmet Paşa’ya göre: Barışın akıbeti İngiltere’nin tutumuna bağlıdır. Konferansın birinci kısmında İngiltere’nin önemli gördüğü konular çözümlenmiştir. Musul meselesi barıştan sonraya ertelenirse geri kalan meseleler için İngiltere barışı engellemeyecektir. Aralarındaki özlü görüşmelerden sonra, Mustafa Kemal ile İsmet Paşa arasında barışın mümkün olduğu konusunda görüş birliği sağlandı. Konu Meclis’in gizli oturumlarında da uzun uzun görüşüldü ve şiddetli hırçın tartışmalara yol açtı. Meclis’te özellikle İkinci Grup üyeleri, barış yapılmamasını İsmet Paşa’nın hatasına bağlıyorlardı. Bazıları da onun verilen talimatların dışına çıktığını, Misak-ı Millî’den ödün verildiğini ileri sürerek değiştirilmesini istiyordu. Tartışmaları takip eden Mustafa Kemal’de zaman zaman söz alarak milletvekillerini ikna etmeye çalıştı. Gazi, Musul meselesinde çok hassasiyet gösteren milletvekillerine, Musul meselesinin oradan vazgeçildiği anlamına gelmediğini , bir yıllık sürenin Türkiye’nin lehine çalışılabileceğini hatırlattı. Delegasyonun kendisine verilen talimat dışına çıkıp çıkmadığını takdirin Bakanlar Kuruluna ait olduğunu belirtti. Gereken talimat Delegasyona Bakanlar Kurulunca verildi. Delegelerimiz milletimizin ve Meclisimizin şerefini korumuştur. Kendileri manevî bakımdan Meclis’ce de desteklenerek görevine devam etmelidir diyerek olayı noktaladı.
Meclis’de 6 Mart’a kadar devam eden görüşmelerden sonra şu karara varıldı.
1. Müttefiklerin verdikleri barış projesini olduğu gibi kabul etmeye imkân yoktur, ısrar edilirse savaş sebebi olur.
2.Hayati bir meselemiz olan Musul işi kısa bir zamanda çözümlenmelidir.
3.Malî, iktisadî idarî meselelerde hayat ve istiklâl haklarımızın sağlanması şartıyla, barış girişimlerinde bulunması için Bakanlar Kuruluna izin verilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder