B. İstanbul Hükümetinin Sonu Abdülmecid’in Halife Seçilmesi
Saltanatın ilga edilmesi ile İstanbul’daki Hükümetin hiçbir otoritesi kalmamıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ve Başkomutanlığı adına Trakya’yı teslim almakla görevlendirilen Refet Paşa halkın coşkun gösterileri ve sevinç gözyaşları içinde karşılanmıştı. Refet Paşa, kendisini padişah ve veliaht adına selamlamaya gelen temsilcileri, Hilâfet ve Hilâfet veliahtlığı makamlarının temsilcileri olarak hitap etmiş, her vesile ile hükümetin tamamen halk tarafından millî saltanat ile idare edilen bir demokratik hükümet olduğunu vurgulamıştı301.
Ertesi günü, Ahmet İzzet Paşa ile yaptığı görüşmede hâkimiyeti millîye esas alınarak ikiliğin ortadan kaldırılması için kişisel görüşlerini iletti. Buna göre: Başbakan ve mesai arkadaşlarının padişah tarafından değil, Meclis tarafından seçilip “Zat-ı hazret-i hilâfetpenahiye” sunulması Padişahın bu esas dahilinde bir beyanname yayınlaması; bu suretle ikilik kalkmış olacağından İstanbul’da bir kabineye ihtiyaç kalmayacağından Sadrazam Paşa’nın istifâ etmesini teklif etti. İzzet Paşa İstanbul Hükümeti’nin istifâ ederek, İstanbul’un şimdiden Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin idaresine konulmasının, işgalci devletler üzerindeki olumsuz etkisi dikkate alınarak, barıştan sonraya bırakılmasını önerdi. Refet Paşa, sözlerinin kişisel görüşler olduğunu ifade etti. Ancak bu konularda görüş birliği sağlanırsa, Bursa’ya gelmiş olan Mustafa Kemal Paşa ve sair erkân ile müzakere ile kesin bir sonuca ulaşabileceğini bildirdi.
A. İzzet Paşa, bu önerileri Tevfik Paşa’ya 23 Ekim 1922 tarihli bir yazı ile ulaştırdı. İzzet Paşa, Hâkimiyet-i Millîye esasının kabulünü zaruri görmekte Padişahın yayınlaması teklif edilen beyannamenin kabul ve tasdik edilmesi, ancak meclis ile hilâfet arasındaki ilişkinin barıştan sonra meclis üyeleri ile fıkıh uleması tarafından tayin edilmesini, İstanbul Hükümetinin devam etmesini, ancak bazı bakanların istifâsı ile yerlerine Anadolu’dan bazı devlet adamlarının atanmasını; barış konferansına da gerektiğinde aracı rolü oynamak üzere İstanbul’dan bir delegenin maiyeti ile katılmasının uygun olacağını, bu konuları Refet Paşa’ya veya Bursa’da bulunan rical ile görüşmek üzere lâzım gelen kişilerin tayinini teklif etmekteydi. Bu öneriler İstanbul Bakanlar Kurulu’nda bir komisyona havale edildi ise de, olumlu veya olumsuz bir sonuç alınamadı302.
Girişimlerine devam eden Refet Paşa, Sadrazam’la ve Vahidettin ile görüştü. Hükümet görevinin Ankara’ya devrini, Ankara’nın saltanat ile hilâfetin ayrılması ile ilgili görüşünü Vahidettin’e iletti. Ancak Vahidettin bu teklifleri reddetti. Ankara Meclisi, payitahtın kontrolünü kesin olarak ele alıncaya kadar hükümetin görevde kalacağı cevabını verdi. Konunun 1 Kasım’da kanunlaşması üzerine de hiçbir zaman halifelikten vazgeçmedi. Hükümete gelince, aralarında görüş birliği yoktu. İngiliz desteği sağlamak için Tevfik Paşa yüksek Komiser Rumbold’la görüşmesinde, “Haşmetli Krallık Hükümeti başka devletlerin içişlerine karışmaz” cevabını aldı303. Mustafa Kemal’in başarısı karşısında yabancılar da akıntıya uymak zorunda kalmışlardı. Tevfik Paşa Hükümeti 4 Ekim’de “bugünkü durumda görevlerine devam imkânı olmadığı” gerekçesiyle istifâsını sundu. Aynı gün, ileri gelen görevliler Refet Paşa’ya başvurarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti emrine girmiş olduklarını belirterek talimat verilmesini istediler. Refet Paşa’nın Babıâli’ye yerleşmesi ile “saltanat-ı millîye” idaresi İstanbul’da yürürlüğe girdi. Olay, İstanbul halkının coşkun heyecan ve gösterileriyle kutlandı. Böylece İstanbul henüz işgal kuvvetleri tarafından boşaltılmadan Ankara yönetimine bağlanmıştı304.
Saltanat kaldırıldığına, İstanbul TBMM Hükümetine bağlandığına göre, üzerinde sadece halife sıfatı bulunan Vahidettin’in durumu ne olacaktı? 5 Kasım’da Ali Kemal’in tutuklandığı haberi ortalığı karıştırdı. Ertesi günü Vahidettin yalnız olarak Rumbold ile görüştü ve Kemalistlerin Bolşevik olduklarını ve İstanbul’da siâhsız hükümet darbesi yaptıklarını ileri sürdü. Vazifelerini bir meclis lehine asla terk etmeyeceğini söyledi. Rumbold’a, müttefikler Ankara Hükümeti’nin meşruluğunu tanıyıp tanımadıklarını barışın sonuçlanmasına kadar Ankara Hükümeti’nin İstanbul’a ait iddialarını kabul edip etmeyeceklerini sordu. Rumbold artık bir İstanbul Hükümeti’nin olmadığını konferansta herhangi bir hükümetle müzakere etmek zorunda olduklarını ve işgal süresince bir hükümetin yetkili olması gerektiği cevabını verdi. Sultan Kemalistlerin şimdilik halifelik makamına el atmaya eğilim göstermediklerini, ama onun etrafında ağ öreceklerini yakın bir tehlike halinde şahsını korumak için 1920’de de Robeck tarafından verilen teminatı hatırlatarak, emin bir yere çekilmesi için kendisine yardımcı olup olmayacaklarını sordu. Yüksek Komiser geçici olarak 10-15 kişi ile herhangi bir yere gidebileceği cevabını verdi305.
Vahidettin, İstanbul Hükümeti’nin devamı konusunda İngiliz desteğini elde edemeyince, Refet Paşa’ya haber göndererek Mustafa Kemal Paşa ile haberleşmek istiyorum. Bir emin adamını memur etsin. Bunun için kendisine açık telgrafmı çekeyim, mektup mu yazayım, yoksa siz mi cevap verirsiniz? Sorularını yöneltti. Haber Refet Paşa tarafından Mustafa Kemal’e ulaştırıldı. Mustafa Kemal, bir ihtiyat tedbiri olarak Vahidettin’in yazılı başvuruda bulunmasını istedi306.
Bu arada Ankara Hükümeti, üç Yüksek Komiserin 6 ve 8 Kasım tarihli notalarına cevaben İstanbul idaresinin Ankara Hükümetine geçtiğini, bu idareye yapılacak müdahalenin kabul edilmeyeceğini kararlı bir ifade ile ilgililere iletmişti (12 Kasım 1922).
Bu durumda Vahidettin, yurt dışına kaçmaya karar vererek, işgal kuvvetleri Komutanı General Harington’a başvurdu. İngilizler 1920’den beri Padişah’a can güvenliği bakımından güvence vermişlerdi. Bununla beraber General, Vahidettin’den yazılı bir talepte bulunmasını istedi. Vahidettin, Halife-i Müslimin unvanını kullanarak, bu talebi şu şekilde yazıya döktü: “ İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere Devleti fehimesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahalli-i ahara naklimi talep ederim efendim.” Vahidettin 12 Kasım 1922 Cuma sabahı sarayın yan kapısına yanaşan bir ambulansa birkaç hizmetçisi ile binerek uzaklaştı. Rıhtımdan Malaya zırhlısına nakledilen Vahidettin, Malta’ya götürüldü307. Vahidettin daha sonra San Remo’ya yerleşti ve 1926’da orada öldü.
Padişah ve onun göstermelik hükümeti ortadan kalkınca, Lozan’da Türkiye’nin BMM Hükümetince temsil edilmesi olayı çözümleniyordu. Ancak, Vahidettin’in firarı ile hilâfet makamı boşalmıştı. Kamuoyunun yeterince hazır olmadığını bilen, henüz barış yapılmadığını dikkate alan Mustafa Kemal, hilâfeti bir süre daha ayakta tutmayı uygun gördü. Yeni bir halife seçilecekti. Fakat bunun yabancı devletlere dayanarak saltanat iddiasında bulunmaması için tedbir alınması gerekiyordu. Dolayısıyla Mustafa Kemal, Refet Paşa’ya bazı direktifler verdi. Seçilecek zat ile görüşerek saltanat iddiasında bulunamayacağına dair elinden senet alınması, bu konuda Abdülmecit efendi ile görüşülerek düşüncesinin öğrenilmesi, halifelik sembolü olarak kutsal emanetlerin can ve kan pahasına muhafazası için önlem alınması gibi.
Refet Paşa Abdülmecit Efendi ile gizlice görüştü ve Mustafa Kemal’in istediği senedi aldı. Abdülmecit Efendi bu yazıda, Büyük Millet Meclisi’nin bu konuda aldığı kararı kabul ve tasdik ettiğini beyan ediyordu.
Durum Meclis’e gizli oturumda 18 Kasım 1922 Cumartesi günü duyuruldu. Meclis’te çok hararetli ve sıcak tartışmalardan sonra Abdülmecit Efendi halife seçildi308.
Bundan böyle bahis konusu olan saltanatsız bir hilâfetti. Saltanatın kaldırılması başlı başına siyasî bir inkılâptı. Gazi Mustafa Kemal istilâcı emperyalist güçlerin ülke topraklarından kovulmasından bir buçuk ay sonra devlete isim vermiş olan Osmanlı saltanatına son veriyor ve halk hâkimiyetine dayanan millî bir devlet idaresini getiriyordu. Gazi gerçekçi tutumu ile hilâfeti şimdilik muhafaza ediyor, böylece bu çok büyük değişikliğin dinî çevrelerde uyandırdığı şoku yumuşatıyor, aynı zamanda alışılmış bir otoritenin sağladığı faydaları, politika üstünde tutmak suretiyle, ondan uygun göreceği bir süre daha yararlanmak imkânını kazanıyordu. Esasen Türkiye Büyük Millet Meclisi’’nin o günkü yapısı daha fazlasına elverişli görünmüyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder