3. Batı Hukuku Ne Getirdi?
Medeni Kanun Batı’dan aktarılırken İsviçre Medeni Kanunu tercih edildi. Bu tercihte, adı geçen yasanın açık bir dille yazılması, pratik ve yeni tarihli olması, hâkime geniş takdir yetkisi vermesi tercih sebebi olmuştur. Yasa 17 Şubat 1926’da Meclis’de kabul edildi, 6 Nisan’da yayınlandı ve 4 Ekim’de yürürlüğe girdi.
Medenî Kanunun yanısıra 1926’da Türk Ceza Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu, 1927’de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 1929’da Ceza Muhakemeleri Kanunu, 1929’da Deniz Ticareti Kanunu, 1932’de İcra İflas Kanunu yürürlüğe konuldu. Yeni mahkemeler ve barolar oluşturuldu363.
Böylece eski hukukun dayandığı kaynak ve ilkeler terkedilmiş, Batı hukuku sistem olarak temel ilkeleriyle ve hukuk anlayışıyla benimsenmiş, gücünü millî egemenlikten alan laik ve demokratik hukuk yürürlüğe girmiştir.
Gazi, Batı hukukuna yönelirken, medeniyeti bir kül olarak kabul etmiş, çağdaş medeniyete sahip toplulukların, medenî ihtiyaçları arasında temelli farklar olmadığı görüşünden hareket etmiştir. Büyük Önder hukuk İnkılâbı ile Türk toplumunun yaşayışını, çağdaş dünyada olması gerektiği şekilde, yeniden düzenlemek ve hukuk yoluyla topluma çağdaş gelenekler kazandırmak istemiştir.
Nitekim Medeni Kanun Türk toplumunun yaşayışını temelinden değiştirmiştir. Çok kadınla evliliğin yerini, tek kadın almıştır. Evlenme, boşanma, miras, velâyet gibi konularda kadın erkek eşitliği sağlanmıştır. Bu yasa ile ailenin oluşması ve bozulması devletin onayına bağlanmıştır. Medeni Kanunun, Millî Mücadele’de sırtında cepheye cephane taşıyan, zaman zaman erkeğin yanında cephede fiilen vuruşan, bazen da kalemiyle millî direnmeyi savunan Türk kadınına getirdikleri son derece önemlidir. Medeni Kanun ona sosyal, ekonomik ve kültürel hayatta büyük ölçüde katılım sağlamak ve etken olmak yolunu açmıştır. Müslümanın Müslüman olmayanla evlenmesi, reşit olan herkesin dinîni serbestçe seçme hakkını kazanması, laiklik alanında önemli bir gelişmedir.
Atatürk’ün hukuk inkılâbının diğer bir sonucu da, Lausanne Antlaşması gereğince, Hristiyan azınlıklara tanınmış olan hukukî ayrıcalıklar luzumsuz hale gelmesidir. Nitekim Müslüman olmayan cemaatler, hükümete başvurarak, yeni kanun hükümlerine tâbi olmak istediler. Bu suretle Türkiye Cumhuriyetinde, yurttaşlararası ilişkilerde din ve mezhep kaidelerinin yerini laik kanunlar aldı. Artık yabancı devletlerin, Hristiyan azınlıkların haklarını korumak bahanesi ile, yüzyıllardan beri yaptıkları müdahalenin de kapıları kapanmıştır.
Diğer taraftan Atatürk’ün hukuk inkılâbıyla Türk hukuku laik bir temele oturmuştur. Bu suretle Türk toplumunun akılcı, çağdaş, dinamik ve birleştirici bir yola girmesi, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması sağlanmıştır.
Atatürk bu inkılâpla, Türk toplumunun bin yıllık tarihî gidişinin yönünü, Batı’ya doğru, çağdaş dünyaya doğru yönlendirmiştir364.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder