II. Güney Cephesi ve Fransa ile Ankara Antlaşması
A. Mütareke Sonrasındaki Gelişmeler.
Kanunî Sultan Süleyman zamanında, Şarlken’e karşı I. François’ya yardımla başlayan Türk-Fransız ilişkileri genelde dostça bir çizgi içinde gelişmişti. Bu dostane ilişkiler Fransa’nın Cezayir ve Tunus’u işgalleri ile bazen gerginleşmekle beraber barışçı bir çizgide seyretmişti. Ancak 1871’den itibaren, Avrupa’da tecrit edilmiş olan Fransa 1890’larda Rusya ile ittifak haline girmişti. Bu yıllardan itibaren de Doğudaki Fransız siyaseti, Rus çizgisiyle uyum halinde yürütülmeye çalışılmıştı. 1914 öncesinde Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın ittifak teklifi de bu nedenle olumlu karşılanmamış ve Karadeniz olayından sonra Fransa müttefikleriyle beraber Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştı. Savaş içinde yapılan gizli anlaşmalar ile Anadolu Müttefikler arasında nüfuz mıntıkaları adı altında taksim edilmişti. Fransa’ya da Lübnan ve Suriye dahil, Mersin dolaylarından başlayan Sivas ve Diyarbakır’ı da içine alan geniş bir mıntıka bırakılmıştı.
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine aykırı olarak Musul, İskenderun, Maraş, Urfa ve Antep İngilizlerce işgal edilmişti. Fransızlar da 7 Aralık’ta Antakya 11 Aralık’ta Dörtyol, 17 Aralık’da Mersin, Tarsus ve Adana dolaylarını işgal etmişlerdi. 15 Eylül 1919’da yapılan bir anlaşmaya göre, İngilizler Çukurova, Antep, Urfa, Maraş ve Suriye’den çekilerek bu bölgeyi Fransızlara devrettiler. Buna karşılık Musul dahil Mezopotamya’ya sahip olacaklardı. Anlaşma gereğince Antep, Urfa ve Maraş Fransız işgali altına girmişti247. Fransız işgal kuvvetleri arasında büyük ölçüde Ermeni Lejiyonerler vardı. Bunlar Türk halkına karşı yoğun ve sistemli bir terör hareketine başladılar. Köylere baskınlar düzenlenerek, halkın mallarını yağmalama, ırza tecavüz olayları birbirini izledi. Bölgeye yüz bini aşkın Ermeni göçmeni getirilmesiyle Ermeni mezalimi yabancıları bile rahatsız edici boyutlara ulaşmıştı. Ermeni lejiyonerlerin Fransızlarca göz yumulan tedhiş hareketleri, Türklerin yer yer direnişe geçmelerine yol açtı. Sivas Kongresi sonrasında, Mustafa Kemal bölgedeki direnişi yönetmek üzere, Binbaşı Kemal Bey’i Kozanoğlu Doğan Bey takma adıyla Kuvayı Millîye Komutanlığına atamıştır. Bu bölge ikiye ayrılmış, Doğudakine yüzbaşı Osman Bey , Aydın oğlu Tufan Bey takma adıyla, Batıdaki bölgeye ise Yüzbaşı Ratıp Bey, Tekelioğlu Sinan Bey takma adıyla komutan olarak atanmışlardı. Maraş bölgesi Kuvayı Millîye teşkilâtında çalışmak üzere Yüzbaşı Selim Bey (Kurtoğlu Yörük Selim Bey) ve Üsteğmen Asaf Bey (Kılıç Ali Bey) görevlendirilmişlerdi248.
Alınan bu önlemler sonucu olarak gittikçe güçlenen silâhlı direniş Fransızları Kemalist hareketle uzlaşma yolları aramaya yönlendirdi.
Fransa’nın Suriye Yüksek Komiseri George Picot, bu konuda nabız yoklama amacıyla Anadolu’ya geldi. Önce Kayseri’de Ali Fuat Paşa ile sonra Sivas’a giderek 8 Aralık 1919’da Mustafa Kemal ile görüştü. Picot’un önerisi özetle şöyledir: “Şimdiki Fransız Hükümeti’nin Türkiye politikası Fransız çıkarlarına aykırıdır. Yakında Fransa’da hükümet değişecek ve Briand Başbakan olacaktır. Onun görüşü Ortadoğu’da Türk ekseriyetinin bulunduğu bir kıt’ada kuvvetli ve bağımsız bir Türk Devleti’nin oluşmasıdır. Bunun için gereken yapılacaktır. Ancak Kilikya’da başlamış olan kanlı çatışmaların kesilmesi, iki tarafın da çıkarları gereğidir. Bunun için, Kilikya’ya yürümekte olan ordular durdurulmalıdır. En nihayet Kilikya’yı boşaltacağız, yalnız orada bize iktisadî güvence veriniz” Mustafa Kemal ise “bizim için bir mesele vardır, o da vatanımızın bütünlüğü ve bu vatanda yaşayan milletimizin istiklâlidir” şeklinde cevaplandırmıştır. Picot Kilikya’yı boşaltacaklarını vaat etmiş, buna karşılık barış anlaşmasına kadar Kilikya’da eylem yapılmamasını istemiş; Mustafa Kemal Fransızların işgalindeki yerlere kuvvet gönderilmemesini kabul etmiş ama, Fransızların silâhlandırdıkları Ermenilerin bir saldırısı halinde, sorumluluk kabul etmeyeceğini belirtmişti. Picot buna karşı Ermenileri kışkırtmayacaklarını ve Türk memurların göreve devam edeceklerini bildirmişti.
Mustafa Kemal bu görüşmeler üzerine, ilgililerden Fransızlar tarafından sebebiyet verilmedikçe, silâhlı tecavüzde bulunulmamasını istedi.
Picot’yla yapılan temaslardan “Fransa’nın Doğuda Türkiye lehine harekette kendilerini menfaatkâr gördükleri” anlaşılmıştı249. Bunlara rağmen, bölgedeki Fransız komutan ve idarecilerin yanlış tutumları dolayısıyla, ilişkiler kötüleşti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder