Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar.
Bir millet, varlığı ve hukuku için bütün kuvvetiyle, bütün fikrî ve maddî güçleriyle alâkadar olmazsa, bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse şunun, bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Millî hayatımız, tarihimiz ve son devirde idare tarzımız, buna pek güzel delildir. Bu sebeple teşkilâtımızda millî güçlerin etken ve millî iradenin hâkim olması esası kabul edilmiştir. Bugün bütün cihanın milletleri yalnız bir egemenlik tanırlar: Millî egemenlik...
Benim bütün hayatımda güttüğüm gaye hiçbir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve yararına olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın sivrilmesi ve yükselmesini göz önüne almamışımdır. ( 1914 )
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti bir halk hükûmetidir. Memleket menfaatlerine ait hususlarda millet fertleriyle hükûmet arasında vazife itibariyle iştirak vardır. ( 1921 )
Milletimiz hiç kimsenin iznine gerek görmeden ve müsaade etmeyenlere karşı isyan ve ederek milli egemenliğini almış ve öylece kullanmıştır. ( 1921 )
Egemenlik, hiçbir mâna, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve işarette ortaklık kabul etmez. ( 1922 )
Milli irade ve isteğine uymayanların sonu yokluktur, yok olmaktır. ( 1923 )
Milli egemenlik düşmanlığı, üstün bir yeri değeri ve şerefi olan bir milletin her şeyini bir anda yok etmeyi amaçlayan suçtan başka birşey değildir. ( 1923 )
Milli emeller, milli irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin bileşkesinden ibarettir. ( 1923 )
Dünyanın belli başlı milletlerini esaretten kurtarmak için egemenliklerine kavuşturan büyük fikir akımları, köhne müesseselere ümit bağlayanların, çürümüş idare usullerinde kurtuluş kuvveti arayanların amansız düşmanıdır. ( 1923 )
Millet önünde, onun bağımsızlığının temini önünde onun liyakat, ilerleme ve yenileşmesi önünde her kuvvet, ancak milletin irade ve emeline uymayanların talihi acıdır, yok olmaktır. ( 1923 )
Arkadaşlar! Türkiye Devleti'nde ve Türkiye Devleti'ni kuran Türkiye Halkı'nda tacidar yoktur, diktatör yoktur! Tacidar yoktur ve olmayacaktır. Çünkü olamaz. Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir. ( 1923 )
Egemenliğine doğrudan doğruya sahip olmanın kıymetini pek iyi anlayan ve pek iyi bilen millet, bu mukaddes egemenliğine karşı başgösterecek her tehlikeyi kahredecektir. ( 1923 )
Millî egemenlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun. ( 1923 )
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün programlarının temel ilkesi şu iki esastır. Tam bağımsızlık, kayıtsız şartsız milli egemenlik. ( 1923 )
Halk, milli egemenliği benimsemeli ve memlekette tek egemen ve etkenin kendisinden ibaret olduğununu unutmamalıdır. ( 1923 )
Kuvvetliyiz, Ordularımız kuvvetlidir. Ordularımızı yaratan ordularımızı vücuda getiren milletimizi kuvvetlidir. Bu milleti yaşatan bu vatan sonsuz doğal zenginliklere v verimliliğe sahiptir, kuvvetlidir. Fakat Efendiler, bütün bu kuvvetlerin üstünde başka bir kuvvetimiz vardır ki, o da milli egemenliğimizi idrak etmiş ve onu doğrudan halkın eline vermiş, halkın elinde tutumuş ve tutabileceğimizi gerçekten ispat etmiş olmaktır. ( 1923 )
Biz bu kadar engin, kıymetli ve sonsuz çeşitli hazineleri olan bu memleketin sahibi oldukça ve milletimiz gayet kıskanç bir şekilde milli egemenliğini elinde tutarak, geleceğini bizzat iradeye devam ettikçe sermaye de, müesseler de bulur, uzmanlaşır da! Herşey bulur... ( 1923 )
Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin sağlanması istikrarı ve korunması, ancak ve ancak tam ve kesin anlamı ile milli egemenliği sağlamış bulunması ile devamlılık kazanır. Bundan dolayı; hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir. ( 1923 )
Türk milleti yeni bir iman ve kesin bir milli azim ile yeni bir devlet kurmuştur. Bu devletin dayandığı esaslar esaslar "Tam Bağımsızlık" ve "Kayıtsız şartsız Milli Egemenlik"ten ibarettir. Millet bu egemenlikten en küçük bir parçasını bile feda edemeyecektir; gözünü açmıştır. ( 1923 )
Kayıtsız şartsız tabiriyle açıkça ifade edilen egemenliği, milletin sorumluluğunda tutmak demek, bu egemenliğin en küçük bir parçasını; sıfatı, ismi ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek, verdirmemek demektir. ( 1923 )
Bütün dünya bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve varlığıdır. ( 1923 )
Yeni Türkiye Devleti'nin yapısının ruhu milli egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir. ( 1923 )
Nihayetsiz bir hürriyet düşünülemez. Hakların en büyüğü olan hayat hakkı bile mutlak değildir; intihara karar veren bir kimsenin cürmünün neticesi, hududu yalnız şahsına ait olduğu halde polis onu men ile görevlidir. Aynı kimsenin aynı hareketini biraz daha büyük ölçüde tasavvur eder ve düşündüğümüz zaman cürmü bir şahısa, br aileye kadar uzatırsak müteşebbisin durumu derhal zalim bir cani manzarası gösterir. Bu sebeple millî egemenlik düşmanlığı, müstesna bir saygı ve şeref mevkiine sahip bulunan bir milletin her şeyine bir anda kasdetmek cürmünden başka birşey değildir. ( 1923 )
Egemenlik hiçbir sebep ve şekilde terk ve iade edilemez, emanet edilemez! (bırakılamaz)
Bu egemenliği tekrar geri alabilmek için, almak için kullanılmış olan araçları kullanmak gereklidir. ( 1923 )
Bu egemenliği tekrar geri alabilmek için, almak için kullanılmış olan araçları kullanmak gereklidir. ( 1923 )
Kurtuluş kuralımız olan Misak-ı Millî'yi tarih sayfasına yazan, milletin demir elidir. Elde edilecek neticeye de milletin kendisi gözcü olacaktır.
Millet yalnızkendi kolları ve kendi kanıyla değil, aynı zamanda kendi başı ve kendi dimağıyla kazandığı egemenlik ve bağımsızlık cevherini, son felâkete kadar büyük bir saflık ve dalgınlıkla kendisine rehber tanıdığı ve derin bir teslimiyetle hayatını koruyucu saydığı şahıs ve şekillere artık emniyet edemez. Millet, bundan sonra, hayatına, bağımsızlığına ve bütün varlığına bizzat kendisi gözcü olcak ve vatanın her tarafında yine yalnız kendisi ve kendi iradesi egemen olacaktır. ( 1923 )
Millet yalnızkendi kolları ve kendi kanıyla değil, aynı zamanda kendi başı ve kendi dimağıyla kazandığı egemenlik ve bağımsızlık cevherini, son felâkete kadar büyük bir saflık ve dalgınlıkla kendisine rehber tanıdığı ve derin bir teslimiyetle hayatını koruyucu saydığı şahıs ve şekillere artık emniyet edemez. Millet, bundan sonra, hayatına, bağımsızlığına ve bütün varlığına bizzat kendisi gözcü olcak ve vatanın her tarafında yine yalnız kendisi ve kendi iradesi egemen olacaktır. ( 1923 )
Bence, kamuoyunu aydınlatmada ve doğru yolu göstermede bir program yapmak lazımdır. Meselâ egemenlik nedir? Ve bu millet egemenliğini kendisinde mi tutmalı, yoksa başka birine verip, onun yol göstermesi ile mi hareket etmeli? Bunu tarihin yardımı ile çok kuvvetli ifade edebilirsiniz. Geçirdiğiniz felaketleri birer birer saymalı. Milletin geleceğinin sorumluluğunu üzerinde bulunduran insanların bu millete yaptığı her çeşit kötülüğü saymalı. Sonra hükümet şeklinin niteliğini anlatmak lazımdır...
Kuvvetlerin ayrımı düşüncesi, esastan yoksundur. Kuvvetler ayrımı esasını ortaya koymuş olan isanlar bile aslında kuvvetler birliğine inanmaktadırlar. Fakat kuvvetler birliğini sağlamaktan aciz oldukları için mevcut şekilleri esas kabul ederek, zorbalarla zulüm altındaki milletlerin yaptıkları pazarlık sonucunda ortaya atılmış bir görüştür. Gerçekte kuvvetler birliği vardır ve bu kuvvetin asıl kaynağı millettir. Bu nedenle bunun asıl sahibi de millettir.
Millet bu kuvvetini en iyi, en zararsız nasıl kullanabilir? Gerçekte kuvvet sahibi olan bütün kişilerin bir araya gelip, o kuvveti kullanması gerekir. Ancak bu maddeten mümkün değildir. O halde en az ve çok da fazla olmayan Meclis aracılığıyla bunu uygulamaktan daha pratik bir çare yoktur. ( 1923 )
Milli egemenliği kayıtsız şartsız elinde tutmayı kendi vicdanına karşı söz verip yemin ettikten sonra, şunun ve bunun gereğidir diye şuna veya buna verilebilecek en basit bir hak bulunuz, vazife bulunuz ve yetki bulunuz. Kimse bulamaz!...
Ondan sonrası idare usulü, halkın geleceğini şahsen ve fiili olarak idare etmesi esasına dayanır. Bildiğiniz gibi bir idare ve bir de egemenlik vardır. İdare, kalp ve vicdanın eğili mi ve isteğidir. Bir insanda olduğu gibi, insanlardan oluşan sosyal toplumda da irade mevcuttur. İrade alınamaz ve irade verilemez. Fakat iradenin uygulama vasıtası olan egemenliği verebilen bir insan veyahut egemenliğini kaybeden bir insan veyahutbir toplum egemenlikten yoksun olunca ( ki egemenlik iradenin göründüğü ve belirdiği yerdir ) o halde iradesi felç olur. Bundan dolayı egemenliğini verebilmek için iradesinin felç olmasına razı olmak gerekir.
Bundan dolayı veremez. Egemenliğini verebilmek için, iradesinin, arzusunun, eğilimlerinin felçli kalmasını kabul etmek lazımdır. Ölmeyi kabul etmek demektir. Bundan dolayı bir millet egemenliğini veremez. Yalnız alınır ve zorla alınır. Millet egemenliğini elinde tutuyor ve ancak egemenliğinden gerektiği kadarını uygulamak üzere Millet Meclisi'nin tümünü görevlendiriyor. Fakat bir tek adama bu yetki verilemez. ( 1923 )
Milletler egemenliklerini geçici olarak da olsa verecekleri meclislere dahi lüzumundan fazla güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile istibdat ( keyfi hareket ) edebilirler. Ve bu istibdat, şahsi sitibdattan daha öldürücü olabilir. Bunun için meclisler belirli zamanlarda yenilenir. Bu sayede milli egemenlik daha daha emniyetli, esas ve şartlara bağlanmış olur. Meclisler uygun görülenden fazla uzun süre devam ederse, bu takdirde vekillerle temsil edilenler arasındaki görüşler birbirinden ayrılmaya ve bağlar çözülmeye başlar. Nihayet vekiller başka şey, temsil edilenler başka şey düşünmeye başlarlar.
Efendiler! Meclisler belirli devre içinde vazife yaparken dahi vekillerle temsil edilenler arasında önemli konularda da anlaşmazlık meydana gelemez mi? Bu da olmayacak şey değildir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, kararlar gerçekten milletin hayatında tedavisi mümkün olmayan zararlar meydana getirebilir. Bu da başlı başına bir sorundur. Bu hususta da yasal önlemler lazımdır. Millet her ihtimale karşı egemenliğini korumak zorundadır. Bu hususta yapılagelen şey tekrar milletin genel oyuna başvurmaktır. Bugünkü meclisimiz milli egemenliğin âşığıdır. Bundan sonrakilerin de öyle olcağına şüphem yoktur. Bunlar elbette bu gibi önlemleri tam olarak bilirler. ( 1923 )
Bizim hükümetimizin şeklini ve esasını anlamayanlar veya anlamak istemeyenler vardır. Bu tereddütü gidermek için Anayasanın ruhunu iyi incelemek lazımdır. Gerçekte, Anayasanın özellikle bazı maddelerinin bilimesi gereklidir. Meselâ birinci maddeyi beraber inceleyelim. Madde, iki fıkrayı kapsıyor. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bu, birinci fıkradır. Efendiler! Bilirsiniz ki irade denilen bir şey vardır.Bir insanın iradesi olduğu gibi, insanlardan oluşan herhangi bir sosyal toplumun da iradesi vardır. İrade vicdanın eğilimi, arzusu demektir. Yani bu manevî bir şeydir. Tanrı'nın isteğini Tanrı'ya bırakarak şeriat dili ile ifade etmek isterseniz buna insanın sahip olduğu irade deyiniz! Bu manevî olan iradenin meydana çıkması ve görünmesi için bir araç gereklidir ve vardır ki, ona egemenlik derler! Egemenliğe sahip olmayan bir insan ve veya bir toplum hiç bir zaman iradesini kullanamaz! Egemenliğini herhangi birisine bırakan bir insan kendi iradesinin kullanılacağından ve uygulanacağından emin olamaz. Bunun için insanlar, milletler kendi iradelerini, kendi vicdanlarının eğilimini yapmak ve uygulamak isterlerse egemenliklerini mutlaka ellerinde tutmak mecburiyetindedirler. Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felâketler kendi talih ve geleceklerini başka birisinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır.
En yakın bir örneği hatırlayalım! Meselâ Birinci Dünya Savaşı'na girmek milletin iradesi ile mi olmuştur? Milletin Birinci Dünya Savaşı'na girmek için içten gelen bir isteği varmıydı? Ben zannediyorum ki yoktu. Çünkü Birinci Dünya Savaşı'na girmeden önceki devirlerin her biri felâket ile sonuçlanan safhalar ile dolu idi. Kesin zorunluluk olmadıkça millet harp olsun istemezdi. Öyle olmakla beraber harbe girmiş ise, kabahat kendisinin değildir, diyebilir miyiz? Hayır. Kabahat maalesef kendisindedir. Çünkü egemenliğini başka ellere vermiştir.
Muharebeye girdikten sonra da ordularımızın Romanya'da, Makedonya'da oyalandırılmasını İran vahalarında ve Kafkas dağlarında perişan edilmesini milletin iradesi uygun görüyor muydu? Elbette hayır! Fakat bunlar hep meydana geliyordu! Çünkü millet egemenliğini kendi elinde bulundurmuyordu. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra iyi kötü bir ateşkes yapıldı ve bu şekilde milli onur az çok kurtarıldı sanılıyordu. Fakat sonra Kilikya düşman tarafından işgal edildi. Çanakkale ve İstanbul'a düşman girdi. İzmir Yunanlıların hücumuna uğradı. Bu nasıl oldu? Şu şekilde oldu; Millet egemenliğine sahip değildi ve milletin egemenliğini zorla alanlar milletin iradesini değil, kendi iradelerini uyguluyorlardı. Düşmala beraber hareket ediyorlardı!
Pekâlâ biliyorsunuz ki mücadelemizin başlangıcında millet birbiriyle boğazlaştı. Kan döküldü. İstanbul'dan Ayaş'a kadar yerlerde, Konya'da,Yozgat'ta birçok yerlerde feci sahneler oldu. Bu vurdumduymazlık nereden geliyordu? Yıllarca ve yüzyıllarca egemenliğini kullanmaktan ve egemenliğini kullananların aldatmalarına alışagelmekten ileri geliyordu.
Bu kadar acı tecrübeler geçiren milletin ( ki artık namus ve hayatını korumaya karar vermiştir. ) bundan sonra egemenliğini bir kişiye vermesi kesinlikle mümkün olmayacaktır.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve milletin kalacaktır! Sonraki cümelde; idare usulü halıkn geleceğini bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır denilmetedir. Bundan bütün milletin işini gücünü brakıp devlet idaresiyle uğraşacaktır anlamı çıkarılmasın! Bu elbette fiilen mümkün değildir. Gerçekten bugünkü sosyal hayatın, vatanlarının genişliği ve hayatın devamının sağlanmasındaki meşguliyetin çokluğu gözönüne alınırsa, buna hem imkân hem de lüzum yoktur. Maddedeki ikinci fıkra yönetim usulündeki prensibimizi ifâde emektedir. Buna göre milletin geleceğine yalnız ve ancak millet egemen olacaktır. Milleti temsil eden milli iradeyi millet namına sınırlı ve belirli bir zaman için manevi şahsiyetinde toplayan Millet Meclisi bile en sonunda millet tarafından yenilenebilir. Esas olan millettir. Egemenlik onun olduğu gibi idare hakkı da onundur. ( 1923 )
Mahkûm olmak istemeyen bir milleti, esareti altında tutmaya gücü yetecek kadar kuvvetli müstebitler arrtık dünya yüzeyinde kalmamıştır. ( 1924 )
Devletin sahip olduğu kuvveti ifade ederken, bu kuvveti kendine özgü diye niteliyoruz. Gerçekten de, devleti oluşturan milletin üzerinde etkisini sürdüren kuvvet, kişi olarak hiç kimse tarafından verilmiş değildir. O, bir siyasi nüfuzdur ki devlet kavramının özünde vardır ve devlet onu halk üzerinde uygulamak ve milleti dışa ve diğer milletlere karşı savunmak yetkisine sahiptir. Bu siyasi nüfuz ve kudrete "İrade veya Egemenlik" denir. ( 1929 )
Korku üzerine egemenlik kurulamaz. ( 1930 )
Benim gayem Türkiye'de, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nde millet egemenliğini güçlendirmek ve ebedileştirmektir. ( 1930 )
Kuvvet birdir ve o milletindir. ( 1937 )
Büyük Millet Meclisi, Türk Milleti'nin asırlar süren aramalarının özeti ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı bir timsalidir. Türk Milleti mukadderatını Büyük Millet Meclisi'nin kifayetli ve vatanperver eline tevdi ettiği günden itibaren karanlıkları sıyırıp kaldırmış ve ümitleri boğan felaketlerden milletin gözlerini kamaştıran güneşler ve zaferler çıkarmıştır. ( 1938 )
Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM!.. ( 1919 )
Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz. ( 1919 )
Esas Türk Milleti'nin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. ( 1919 )
Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması mutlak o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen bu saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle uygarlık gereği olan dostluk ve siyaset ilişkilerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım. ( 1921 )
Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur. ( 1921 )
Türkiye Halkı, asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı bir yaşama gereği saymış bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet, bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır. ( 1922 )
Vatanımıza ve bağımsızlığımıza göz dikenlere yalnız askeri yönden üstün gelmek yeterli değildir. Memleketimiz hakkında saldırgan emeller besleyecek olanların her türlü ümitlerini kıracak şekilde siyasi, idari ve ekonomik yönden kuvvetli olmak lazımdır... Kurtuluş ve bağımsızlık için yaptığımız mücadeleyi tanımlamak ve Tanrı'nın milletimize yaradılıştan verdiği beceri ve yetenekleri en üst derecede geliştirmek ve memleketimize bağışladığı bütün kuvvet ve servet kaynaklarından en iyi biçimde faydalanarak zayıflık nedenlerimizi ortadan kaldırmak için bundan böyle hiç bir fırsat ve zamanı boşa harcamayarak çalışmaya mecburuz. ( 1922 )
Arzumuz dışarıda bağımsızlık, içerde kayıtsız ve şartsız milli egemenliği korumadan ibarettir. Milli egemenliğimizin hatta bir zerresini bozmak niyetinde bulunanların kafalarını parçalayacağınızdan eminim. ( 1923 )
"Biz barış istiyoruz" dediğimiz zaman "tam bağımsızlık istiyoruz" dediğimizi herkesin bilmesi lâzımdır. Bunu istemeye hakkımız ve kudretimiz vardır. On sene, yirmi sene sonra aşağılaşarak ölmekten ise şimdiden şeref ve haysiyetle ölmeyi üstün tutmalıyız. ( 1923 )
Bağımsızlığı için ölümü göze alan millet, insanlık haysiyet ve şerefinin icabı olan bütün fedakârlığı yapmakla teselli bulur ve elbette esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete nazaran dost ve düşman nazarındaki mevkii farklı olur. ( 1927 )
Bağımsızlık ve hürriyetlerini her ne bahasına ve her ne karşılığında olursa olsun zedeleme ve kayıtlamaya asla müsamaha etmemek; bağımsızlık ve hürriyetlerini bütün mânasiyle koruyabilmek ve bunun için gerekirse, son ferdinin, son damla kanını akıtarak, insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek; işte bağımsız ve hürriyetin hakiki mahiyetini, geniş mânasını, yüksek kıymetini, vicdanında kavramış milletler için temel ve ölmez prensip... Ancak bu prensip uğrunda her türü fedakarlığı, her an yapmaya hazır milletlerdir ki, devamlı olarak insanlığın hürmet ve saygısına lâyık bir topluluk olarak düşünülebilirler. ( 1928 )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder