2) Dünya Tarihi Bakımından
Atatürk’ün millî bağımsızlık ve çağdaşlaşma önderi olarak, süper devletlere ve onların destekledikleri uydularına karşı elde ettiği inanılmaz başarılar Latin Amerika’dan Uzakdoğuya kadar uzanan bir alanda heyecanla tutkuyla izlenmişti. Onun parlak başarıları sadece Türkiye için paha biçilmez bir değer olmakla kalmamış, özellikle bağımsızlık özlemi içinde bulunan veya gelişmekte olan ülkeler için bir ümit ışığı, değerli bir ilham kaynağı haline gelmiştir. Emperyalist güçlere karşı, çok zor şartlar altında yürütülen Millî Mücadele “Felâketin bir nehir gibi aktığı” “bütün milletin ateşten bir çember içine alındığı” bir ortamda “bağımsızlığı için ölmeyi göze alan bir milletin başarısızlığının asla bahis konusu olamayacağı” inancıyla yürütülmüştü. Elde edilen âdeta inanılmaz başarı, haliyle Atlantik’ten Çin Denizine kadar uzanan bir coğrafyada yaşayan esaret altında inleyen, horlanan toplulukları ayağa kaldırmış, millî bağımsızlık hareketlerine hız vermiştir.
Atatürk daha 1922 Temmuzun’da Millî Mücadele’nin mazlum milletler için ifade ettiği anlamı şöyle dile getirir: “Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi namı ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye büyük ve mühim bir gayret sarfediyor. Çünkü müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın davasıdır…”528
O sömürge durumunda olan doğu toplumlarının yakın bir gelecekte özgürlüğe kavuşacaklarını daha 1930’lu yıllarda, âdeta kehanet sayılacak şu sözlerle öngörür: “Şark’tan doğacak olan güneşe bakınız. Bu gün, günün nasıl ağardığını görüyorsam, uzaktan bütün şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklâl ve hürriyetine kavuşacak çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu şüphesiz ki terakkiye ve refaha yönelik olacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün manilere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbâle ulaşacaklardır. Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiç bir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hâkim olacakır”529
Nitekim Millî Mücadele, Afrika ve Asya’da, Doğu’nun Batı’ya karşı ayaklanması, Asya’nın Avrupa’ya kafa tutması, baskı ve egemenlik altında tutulan halkların emperyalizme başkaldırışı olarak yorumlanmıştır.530. Bu etki, müslüman dünyasında ortak tarih, kültür ve coğrafyanın yarattığı bağlarla daha güçlü olarak hissedildi. Türk zaferi Tunus’da, Cezayir’de genellikle Kuzey Afrika’da coşku ile karşılandı. Suriye ve Filistin’in bazı şehirleri Türk bayrakları ile donandı ve camilerde dualar birbirini kovaladı. Mustafa Kemal’in ismi dillerde dolaşıyor, resimleri evlerin şeref köşelerinde yer alıyordu. Zaferi için şiirler kaleme alınıyordu. Türkiye olayları, kalabalıkları sokağa dökebiliyordu. İngiliz ve Fransız egemenliğinde bulunan yerlerde, “Yaşasın Türkiye” “Yaşasın Mustafa Kemal” haykırışları bağımsızlık özleminin bir ifadesi halini alıyordu. O artık yalnız Türkiye’nin değil İslâm âleminin, hatta islâm olmayan esaret altındaki halkların bir kahramanıydı. O, Faslı Abdülkerim’in, Tunuslu Habib Burgiba’nın, Mısırlı Enver Sedat’ın, Endonezyalı Ahmet Sukarno’nun, Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah’ın olduğu kadar, Hintli Pandit Nehru’nun da derinden etkilendiği, hayranlık duyduğu bir millî bağımsızlık timsaliydi. Atatürk’ün İslâm dünyasındaki imajı, Medeni Kanunun kabulü, lâtin alfabesine geçiş, halifeliğin kaldırılması, devlet ve toplum hayatının laikleştirilmesi gibi, radikal islâmcılara ters düşen uygulamalara ve sömürgecilerin bütün olumsuz propagandalarına rağmen, devam etmiştir. Nitekim 1927’de bir Mısır dergisinin, dünyada yaşayan en büyük yurtseverin kim olduğunu belirlemek için açtığı ankette, Mustafa Kemal, Mısır milliyetçilerinin önüne geçerek ilk sırayı almıştır.531.
Türk çağdaşlaşması, sadece millî bağımsızlık açısından değil, fakat skolastik düşünce tarzına karşı akılcılığın, medeniyetçiliğin hümanizmin İslâm alemindeki öncülüğünü yapması bakımından da etkili olmuştur. Bu özelliği ile Atatürk ilke ve inkılâpları, İran’da Rıza Şah Pehlevi, Afganistan’da Amanullah Han, Endonezya’da Ahmet Sukarno, Mısırda Abdünnasır, Tunus’da Habib Burgiba vs. için farklı nüanslar içinde ilham kaynağı olmuştur.
Üzerinde durulması gereken diğer bir nokta, Türk çağdaşlaşmasının değişik ve farklı kültür çevrelerinin çağa uyumları bakımından yol gösterici olmasıdır. Atatürk’ün eseri, “Tarihi boyunca Batı kültürüne yabancı kalmış ve Hristiyan olmayan” toplumlara çağdaş medeniyete ulaşmanın modelini oluşturmuştur. Bu özelliği ile onların gelişmelerinde evrensel bir yer tutmuştur. Batılı bilim adamlarına göre, Türk çağdaşlaşması, özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra, Türk Tarihinin bir safhası olmaktan çıkmış, bağımsızlıklarını yeni kazanan ülkeler için politik sistem olarak Doğu ve Batı rejimleri arasında, bir alternatif değer oluşturmuştur. Bu özelliği ile Atatürk yolu, Türkiye sınırlarını aşmış, kıt’alara mal olan evrensel bir nitelik kazanmıştır.
Daha önce değinildiği gibi, Atatürk’ün üfulünün dünyada ve özellikle Asya ve Afrika’da yarattığı derin yankılar, onun evrensel etkisinin en güçlü göstergesidir.
Özetle Türk çağdaşlaşması, sadece Türkiye için değil, fakat bağımsız olmak, çağdaş olmak ve bağımsız kalmak isteyen, çağdaş medeniyeti benimsemenin bir ölüm kalım meselesi olduğu bilincine varmış bütün milletler için, her bakımdan paha biçilmez bir ışıklı yol, evrensel bir değer niteliği taşımaktadır.53
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder