Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri


H.  Atatürk”ün Dış Politikası: Yurtta Barış, Dünyada Barış
      1. Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri
Atatürk iş başında olduğu sürece, Türkiye’nin iç ve dış politikasına onun karizmatik liderliği yön vermiştir.
Ulu önder, bitip tükenmeyen enerjisine karakterindeki mutlak bağımsızlık ve hürriyet eğilimine, atılgan ve çabuk karar verme, verilen kararı enerji ve kararlılıkla takip etme yeteneğine rağmen, bir mantık ve hesap adamıdır. Hayalperest ve duygusal değildir. Akılcı ve realisttir. Bu gerçekçi yaradılış Tanrının nadirattan lütfettiği bir seziş kabiliyeti ile de donatılmıştır.
Atatürk gerçekçi yapısının bir sonucu olarak yeni Türk Devleti’nin dış politikasını saptarken, Türkiye’nin jeopolitik konumu, tarihi gelişme çizgisi, Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve  dünyanın içinde bulunduğu konjonktüre uygun hedefler belirlemiştir.
Bu hedeflerin en başta gelenlerinden biri, Anadolu vatanı etrafında bütünleşmiş, tam bağımsızlığına sahip, millî bir siyaset takip eden çağdaş bir devlet oluşturmaktır. Atatürk amaçlanan millî siyaseti şöyle tanımlıyor: “Millî sınırlarımız içinde her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanıp varlığımızı koruyarak, millet ve memleketin gerçek mutluluğuna ve imarına çalışmak, …erişilmeyecek hayali emeller peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamaktır.”486
Görüldüğü gibi, bu gerçekçi politika, günün şartları ve Türkiye’nin gücüyle orantılı, maceradan uzak ülkenin ihtiyacı olan barışa yöneliktir. Amaç millî hudutlar içinde, kendi gücümüze dayalı, tam bağımsız olarak çağdaş Türkiye’yi yaratmaktır.
Çağdaşlaşma nasıl sağlanacaktır? Devletin bir daha 1918’lerdeki duruma düşmemesi için, çağ dışı olmuş bütün kurumlarının topyekûn değişmesi ve onların yerine yeni ve günün ihtiyaçlarına cevap veren çağdaş kurumların oluşturulması gerekmektedir. Bunun gerçekleşmesi, içte ve dışta barışın devamlı olmasına bağlıdır. Dolayısıyla yeni Türkiye Devleti “yurtta barış, dünyada barış” ilkesini samimiyetle benimsemiştir. Bu barışçı politika, yıllarca süren savaşlarla fakir ve yorgun düşen Anadolu halkına huzur, güven ve refah getirecek, ülkenin çağa ayak uydurabilmesi için gerekli zamanı kazandıracaktır. Atatürk, dürüstlük ve kararlılıkla uyguladığı bu tutumu şöyle açıklar: “Dış siyasetimizde dürüstlük, memleketimizin güvenliğine ve gelişmesinin korunmasına dikkat, hareket tarzımıza kılavuz olmaktadır. Esaslı düzenleme ve gelişme içinde bulunan bir memleketin hem kendisinde ve hem çevresinde barış ve huzuru ciddi olarak arzu etmesinden daha kolay izah olunabilecek bir nitelik olamaz”487 1929’da ki bir demecinde de, “Dış işlerinde dürüst ve açık olan siyasetimiz özellikle barış fikrine dayalıdır. Milletlerarası herhangi bir meselemizi barış vasıtasıyla çözümlemeyi aramak, bizim menfaat ve anlayışımıza uyan bir yoldur. Bu yol dışında bir teklif karşısında kalmamak içindir ki, güvenlik ilkesine, onun vasıtalarına çok önem veriyoruz. Milletlerarası barış havasının korunması için, Türkiye Cumhuriyeti yapabileceği her hangi bir hizmetten geri kalmayacaktır.”488
Anlaşmazlıkların barışçı yollardan hukuka uygun olarak çözümlenmesi gerektiği görüşünü, Atatürk sadece sözleriyle değil, dürüst ve samimi uygulamalarıyla ortaya koymuştur. Türkiye Lausanne sonrası çıkan pürüzleri hep hukuk yoluyla çözüme bağlamış, zora dayalı uygulamalardan dikkatle kaçınmıştır. Musul, Montreux ve Hatay davalarında olduğu gibi. Ancak bu bir teslimiyetci, “ne pahasına olursa olsun” bir barış politikası değildir. O sıralarda dünyanın en güçlü devletleriyle komşu olan (Suriye sınırı ile Fransa, Irak sınırı ile İngiltere, Oniki Ada ile İtalya, Ermenistan ve Gürcistan sınırları ile Rusya ile sınırdaştır) Türkiye, ülkesinin güvenliği için, her türlü güvenlik önlemlerini almayı, daima ön plânda tutmaya, büyük bir özen göstermiştir. Dolayısıyla güvenlik güçlerini her türlü saldırganı  caydıracak bir seviyede bulundurmaya özel bir dikkat sarfetmiştir. Özetle Atatürk, ancak güçlü durumda, barışın korunabileceği kanaatindedir.
Türk dış politikasına yön veren diğer bir etken, ülkenin üç kıt’a arasındaki hassas jeopolitik konumudur. Dolayısıyla Türkiye dış güvenliğini sağlamak için, basıretli her türlü maceradan uzak, daima uyanık ve etrafa güven verici bir politika izlemeyi ilke olarak benimsemiştir. Böyle bir politika ancak sağlam bir devlet bünyesi ile oluşturulabilir.
Ulu önder bunu şöyle ifade eder: “Dış siyasetin iç teşkilâtla uyumlu olması gerekir. Batı’da ve Doğu’da başka başka karaktere, kültüre ve ülkeye   sahip birbirinden farklı unsurları tek bir sınır içinde toplayan bir devletin iç teşkilâtı elbette temelsiz ve çürük olur. O halde dış siyaseti de köklü ve sağlam olamaz. Böyle bir devletin iç teşkilâtı özellikle millî olmaktan uzak olduğu gibi, siyasî ilkesi de millî olamaz… Milletimizin güçlü, mutlu ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin millî bir siyaset izlemesi bu siyasetin iç teşkilâtımıza tam olarak uyması ve ona dayanması gerekir”489
Kendi içinde barışı sağlıyamıyan bir devlet, er geç yabancı devletlerinin müdahalelerine yol açar. Dolayısıyla Lausanne’dan sonra Atatürk, Türkiye’nin içerde güçlenmesini sağlıyacak olan inkılâpları gerçekleştirmeyi ön plâna almıştır. Böylece devlet ve toplumun sağlam bir yapıya kavuşması amaçlanmıştır. Çağdaşlaşma yolunda ciddî aşamalar kaydeden, yurt içinde birlik ve dirliği sağlayan Türkiye’nin dış dünyada da etkinliği haliyle artmıştır.
Atatürk, Türk dış politikasını yönlendirirken başka devletlerin haklarına saygılı davranmak, kendi haklarını asla çiğnetmemek, yabancı devletlerle ilişkileri eşit şartlar içinde dürüst olarak ve güvenilir biçimde yürütmek gibi çok yönlü, kişilikli bir yol izlemiş ve bu yol onu başarıya götürmüş, Türkiye’ye saygınlık ve güvenirlilik kazandırmıştır.490

2. Atatürk’ün Dış Politika Uygulamaları (1923-1930)
Cumhuriyetin ilânından Atatürk’ün üfulüne kadar geçen dönemi, dış politika açısından iki kısımda gözden geçirmek gerekir. Birinci dönemde, Lausanne Antlaşması ile ilgili sorunlar gündemi belirler. Bu dönem 1930’a kadar gelir. İkinci dönemde ise, Türkiye bir taraftan kendi etrafında ittifaklar yoluyla bir güvenlik çenberi oluştururken diğer taraftan Lausanne’da eksik kalan meseleleri çözümleme yoluna girer. Bunları sırasıyla görelim.

1 yorum:

  1. Değerli blog yöneticisi sitenizden çok yararlanıyoruz ve önemli bilgiler veriyorsunuz. Diş doktoru olarak başarılarınızın devamını dileriz.

    YanıtlaSil