Meclisi Mebusanın Açılmasından İstanbul’un İşgaline Giden Yol

1.   İngiliz baskısı ile Harbiye Bakanı ve Genel Kurmay
           Başkanı görevden alınıyor.
Bu gelişmeler içinde, Mebuslar Meclisi 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplandı. Seçilen 140 Milletvekilinden 72’si açılışta hazır bulundu. Padişah rahatsızlık bahanesiyle açılışa katılmadı. Esasen Meclis’in toplanmasını istemeye istemeye kabullenmişti172a. Dolayısıyla nutkunu İçişleri Bakanı okudu. Meclis’in önündeki en önemli sorun, başkan seçimi idi. Seçim 31 Ocak’ta yapıldı. Başkanlığa 3. Tur oylamada İstanbul Milletvekili Reşat Hikmet seçildi. Hüseyin Kâzım Kadri, Birinci Başkan Vekili, Hoca Abdülaziz Mecdi de İkinci Başkan Vekili seçildiler.
Halbuki Ankara görüşmelerinde Mustafa Kemal’in Başkan seçilmesi öngörülmüştü. Ayrıca Meclis’te Müdafaa-i Hukuk Grubu kurulması gerekiyordu.
Anlaşıldığına göre, milletvekillerinin kararları İstanbul’da değişmişti. Saray İngiliz yanlısı bir politika izliyordu. Hükümet işgal kuvvetlerinin  ağır baskısı altındaydı. Hükümet ortaklık kabul etmediği gibi, Temsil Heyeti’nin işlere müdahalelerine karşıydı. Müdafaa-i Hukuk Grubu kurulmasını ve Mustafa Kemal’in başkan seçilmesini Meclis’in dışarıdan yönetildiği izlenimi vereceği ve İtilâf Devletlerinde tepki uyandıracağı görüşünün, Hükümete hâkim olduğu anlaşılmaktadır172b.
Bu itibarla daha sonra oluşturulan gruba Müdafaa-i Hukuk yerine Felah-ı Vatan Grubu adı verildiği görülmektedir.
Esasen İngilizler, Meclis’in  açılmasından ve Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin icraatından memnun değillerdi. Çok istedikleri halde, Damat Ferit Paşa’yı iş başına getirememişlerdi. Özellikle Harbiye Bakanı ve Genel Kurmay Başkanını Anadolu harekâtının destekçileri olarak görmekteydiler. Dolayısıyla 20 Ocak’ta Cemal Paşa ile Cevat Paşa’nın Kuvayı Millîye’yi  destekledikleri gerekçesiyle, yirmi dört saat içinde istifâlarını  istediler. Adı geçen  paşalar, kabinenin kalmasını tercih ile istifâ ettiler. Durumdan haberdar edilen Mustafa Kemal buna şiddetle karşı çıktı. Ona göre, İngilizlerin bu girişimi, devletin istiklâline kesin bir tecavüzdü ve bu istek yerine getirilmemeliydi. Ancak Sadrazam Ali Rıza Paşa bu görüşü paylaşmıyordu. Ona göre, kabine önce toptan çekilmeyi düşünmüş, fakat Meclis’in henüz görüşmelere başlamadığı gerekçesi ve Cemal Paşa’nın önerisiyle bundan vaz geçilmiştir. Meclis bir iki güne kadar toplanacak ve konu Meclis’e sunulacaktır. Temsil Heyetince bir girişim yapılmamalıdır. Çünkü söz sahibi, Mebuslar Meclisidir. Bakanlar en az  zararlı yolu seçmişlerdir. Müdahalelere son verileceği, Cumartesine kadar bildirilmezse kabine  iktidardan çekilecektir. Görüldüğü gibi, Sadrazam, İngilizlerden çok Mustafa Kemal’i hedef almış intibaını vermektedir. Hakikatte bu durum İstanbul ile Ankara’nin takip ettikleri politik metot ayrılığından kaynaklanmaktaydı.
İstanbul’da Padişah dahil, hiçbir devlet adamında gerekirse mütarekeyi feshedip mücadeleye girmek, savaş yolu ile netice olmak fikri yoktu. Düşündükleri şey, siyasî yoldan mesele çıkarmadan uysal davranmak, galiplerin, hoşgörü ve merhametine sığınarak mümkün olanı kurtarmaktır. Halbuki Mustafa Kemal’e göre, “insaf ve merhamet dilenmekle millet işleri, devlet işleri görülmez. Milletin bağımsızlığı ve şerefi korunamazdı. Bir millet mevcudiyet ve istiklâli için fedakârca girişimlerde bulunduğu sürece başarılı olmaması mümkün değildir. Bu da düşmana zelilane boyun eğemekle değil, fedakârca direnmekle mümkün olabilirdi.”
Mustafa Kemal, İstanbul’daki milletvekillerinden  olaya karşı şiddetli bir tepki göstermelerini istedi. Olay devletin bağımsızlığına karşı bir tecavüzdür. Gösterilecek tepki bağımsızlığın korunması için kutsal bir mücadeledir. Bu konuda ilk görev milletvekillerinindir. Bu tecavüz Barış Konferansına, Avrupa Milletlerine, İslâm dünyasına ve memleketin her yanına duyurulmalıdır. İngiliz tecavüzü geri alınmadığı takdirde, Meclisin görevi Anadolu’ya geçmek ve milletin idaresini ele almaktır173.
M. Kemal, milletin haklarını koruyamayan hükümetin, güvensizlik oyu verilerek düşürülmesini, yeni hükümetin Ahmet İzzet Paşa tarafından kurulmasını istemekteydi.  Meclis’teki Temsil Heyeti mebusları, Meclis Başkanını seçip çalışma dönemine girdikten sonra, bu olay nedeniyle hükümetin kendiliğinden çekileceğini, dolayısıyla Sadrazamla görüşüp tehlikeyi kendisine anlatacaklarını belirterek beklenilmesini önerdiler (24 Ocak 1920)174.
Nisbeten yumuşatılan bu havada, Harbiye Bakanlığına, Temsil Heyetince de uygun görülen Mustafa Fevzi (ÇAKMAK) Paşa atandı. Dahiliye Bakanlığında, Anadolu’nun tepkisini çeken  Damat Şerif Paşa’nın yerine, Bursa Valisi Ebubekir Hâzım (TEPEYRAN) Hariciye Bakanlığına Safa Bey getirildi. Genel Kurmay Başkanlığına ise daha sonra 16 Şubatta Şevket Turgut Paşa atandı.
Diğer taraftan hükümetçe 30 Aralık 1919’da hazırlanıp Padişahın onayına sunulan Mustafa Kemal’in askerlik mesleğinden çıkarılması nişan ve madalyalarının geri verilmesi ile ilgili işlem, bir mahkeme kararına dayanmadığı gerekçesiyle iptal edilmiş, adı geçenin askerlikten ayrıldığı, fakat uzaklaştırılmadığı için nişan ve madalyalarının iade edilmesi Vahidettin tarafından  3 Şubat 1920’de onaylanmıştı175. Ancak Takvim-i Vekayi’de yayımlanması gereken irade, İngilizleri tahrik etmemek gerekçesiyle  yayınlanmamış, durumun gizli tutulması, Mustafa Kemal Paşa’dan rica edilmişti.
9 Şubat’ta Ali Rıza Paşa Hükümeti, Meclis’ten güvenoyu istedi. Hükümet programında, Anadolu ile iletişimin sağlandığı, Meclis’in  açılmasının başarıldığı vurgulanıyor, iç işlerinde öteden beri ıslahata ihtiyaç olduğu, bunun için yerel yönetim yetkilerinin arttırılacağı, yabanca uzmanlar denetiminden yararlanılacağı, Barış Konferansında Wilson İlkelerinin savunulacağı belirtiliyordu. Oldukça coşkulu görüşmelerden sonra hükümete büyük çoğunlukla güvenoyu veriliyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder