4. İkinci İnönü Savaşı ve Sonuçları
Türkler Yunan ileri harekâtını beklemekteydiler. Saldırının yönünü doğru tahmin etmişlerdi. Yunan ordusunun ağırlıklı olarak Eskişehir yönünde, Uşak grubu ile de Afyon istikametinde saldırıya geçeceği tahmin edilmiş ve ona göre tedbir alınmıştı. Nitekim beklendiği gibi Yunanlılar asker ve ateş gücü olarak üstün kuvvetlerle, İnönü mevzilerine saldırdılar. 27 Mart’ta başlayan savaş, şiddeti gittikçe artarak 1 Nisan 1921’e kadar devam etti. Bir ara mevzilerin kilit noktası sayılan Metristepe düştü. Durum kritikleşti. Mustafa Kemal cepheyi takviye için muhafız taburunu yolu çıkardı. Komutanlar bile cephenin ön saflarında savaşıyorlar saldırı ve karşı saldırılar birbirlerini takip ediyordu. Düşman yer yer başarı elde etti ise de cepheyi yarmayı başaramadı. 1 Mart 1921’de generalliğe terfi etmiş olan İsmet Paşa, 31 Mart günü yaptığı karşı saldırılarla düşmanı çekilmeye mecbur etti. Onun zaferini müjdeleyen “.... Düşman binlerce ölüyle doldurduğu savaş alanını silâhlarımıza terk etmiştir.” İfadeli telgrafını Mustafa Kemal şöyle cevaplamıştır: “ ... Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makûs talihini de yendiniz. İstilâ altındaki talihsiz topraklarımızla birlikte bütün vatan, bu gün en ücra köşelerine kadar zaferinizi kutluyor....”281.
Bu arada düşmanın Uşak gurubu Afyon’u almış ve ileri hareketine devam etmekteydi. II. İnönü zaferi üzerine buradaki kuvvetlerin büyük kısmı güneye kaydırıldı. Düşmanın yan ve gerileri tehdit altına alındı. Bu durumda Yunanlılar Afyon’u boşalttılar, fakat Dumlupınar’da tutunabildiler.
II İnönü zaferi TBMM Hükümeti’nin prestijini yükseltti. Orduya güveni pekiştirdi. Bütün yurtta coşkun kutlamalar yapıldı. Halkın zafere ve Kurtuluşa olan inancı güçlendi. Fakat en önemlisi Mustafa Kemal’in Meclis üzerindeki etkinliği otoritesi çoğaldı.
Ülkeyi düşman istilâsından kurtarmak, tam bağımsızlığa sahip bir devlet haline getirmek amacıyla bir araya gelen milletvekillerini birleştiren temel esaslar Misak-ı Millî ilkeleridir. Milletvekilleri milletçe seçilen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk örgütlerince desteklenmişlerdir. Dolayısıyla Meclis’in bütünü bu cemiyetin siyasî bir grubu halindeydi. Fakat zaman geçtikçe milletvekilleri arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmaya başladı. Meclis’in hem yasama ve hem de yürütme gücüne sahip olması, hızlı ve etkin bir işleyişi geciktirmekteydi. Görüş ayrılıkları ortaklaşa bir çalışmayı iş çıkarmayı güçleştirmekteydi. Bu oluşuma çare bulmak amacıyla bir takım gruplar oluşmaya başlamıştı. Özellikle anayasa çalışmaları gruplar arasındaki görüş ayrılıklarını daha belirgin olarak ortaya çıkarmıştı. Grupları ortak bir çizgide birleştirmek mümkün olmayınca, Mustafa Kemal Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Gurubunu oluşturdu. Grup Misak-ı Millî ilkeleri çerçevesinde ülkenin bütünlüğünü ve milletin istiklâlini sağlayacak barış ve güvenliğin elde edilmesi için bütün maddî ve manevî güçleri gereken hedeflere yöneltecekti. Grup devlet ve milletin teşkilâtını, Anayasanın koyduğu ilkeler çerçevesinde, şimdiden hazırlayacaktı. Grup 10 Mayıs 1921’de resmiyet kazandı. Mustafa Kemal başkanlığını üstlendiği Grup aracılığı ile Meclis çalışmalarını yönlendirdi, hızlandırdı282.
Ancak bu gelişme, II. Grup denilen muhalif bir grubun ortaya çıkmasına yol açtı.
II. İnönü zaferinin iç politikadaki diğer bir sonucu da yeni rejimin iki numaralı şahsiyetini İsmet Paşa’yı ön plâna çıkarmasıdır.
Zafer Mustafa Kemalin dış politikası açısından da olumlu sonuçlara yol açtı. Her ne kadar Bekir Sami Bey’in Fransız ve İtalyanlarla yaptığı anlaşmaların kabul edilmemesi arada belirli soğukluk yarattı ise de genel olarak ilişkilerde olumlu bir gelişme oldu.
Hiç bir baskı olmadığı halde İtalyanlar Anadolu’dan çekilmeye başladılar.
Fransa ise, Dışişleri Komisyonu Başkanı Franklin Bouillon’ı görüşmelerde bulunmak üzere Ankara’ya gönderiyor, ve 21 Haziran 1921 de Zonguldak’ı boşaltıyordu.
İngiltere ise kırk kadar tutukluyu Malta’dan bırakıyor dolaylı yollardan Mustafa Kemal – General Harington buluşması üzerine tartışmaya giriyor, ama Yunanistan’ı desteklemekten vazgeçmiyordu. Çünkü İngiliz Başbakanı Lloyd George’nun politikası, “Boğazları İngiliz denetiminde tutmak ve Yunanlıları Anadolu’ya kesinlikle yerleştirmek” esasına dayanıyordu.
Yunanistan’a gelince, seferberlik ilân ederek ordu miktarını iki misline çıkarmış ve Kralı ordunun başkomutanı yapmıştı. Krala göre, ancak kesin bir zafer Sèvres’in şartlarını Yunanistan lehine değiştirebilirdi. Kral 11 Haziran’da büyük gösterişler içinde Anadolu’ya hareket etti ve İzmir’e varır varmaz orduya bir çağrıda bulundu: “Askerler, vatanın sesi, beni yeniden kumandanızı almaya çağırdı. Bu kutsal topraklarda.... Elen ülküsü için çarpışıyorsunuz... İleri! Kralınız sizinle beraberdir. Sizi vatanın emrettiği yere götürmektedir...” Yeni Yunan saldırısı bu ortam içinde başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder